19 Haziran 2008 Perşembe

Antalya Şehir Rehberi


GENEL BİLGİLER

Yüzölçümü: 20.815 km²
Nüfus: 1.132.211 (1990)
İl Trafik No: 07

Antalya sahip olduğu arkeolojik ve doğal güzellikler sayesinde “Türk Rivierası” adını almıştır. Deniz, güneş, tarih ve doğanın sihirli bir uyum içinde bütünleştiği Antalya, Akdeniz’in en güzel ve temiz kıyılarına sahiptir. 630 km. uzunluğundaki Antalya kıyıları boyunca, antik kentler, antik limanlar, anıt mezarlar, dantel gibi koylar, kumsallar, yemyeşil ormanlar ve akarsular yer alır.

Palmiyelerle sıralanmış bulvarları, uluslararası ödül sahibi marinası, geleneksel mimarisi ile şirin bir köşe oluşturan Kaleiçi ve modern mekanları ile Türkiye’nin en önemli Turizm Merkezi olan Antalya, Aspendos Opera ve Bale Festivali, Uluslararası Plaj Voleybolu, Triathlon, Golf Müsabakaları, Okçuluk, Tenis, Kayak yarışmaları vb. etkinliklere, 1995 yılında açılan Antalya Kültür Merkezi ile de plastik sanatlar, müzik, tiyatro, sergi gibi birçok kültürel ve sanatsal etkinliğe ev sahipliği yapmaktadır.

İLÇELER:

Antalya ilinin ilçeleri; Akseki, Alanya, Elmalı, Finike, Gazipaşa, Gündoğmuş, İbradı, Kale, Kaş, Kemer, Korkuteli, Kumluca, Manavgat ve Serik’tir.

Akseki: Alanya’dan sonra Antalya ilinin en eski ilçesi olan Akseki Torosların yapısına uygun engebeli ve dağlık bir görünüme sahiptir.

Antalya ili ve çevresinde son yıllarda görülen turizm alanındaki gelişmelere paralel olarak, Akseki ilçesinde turizm faaliyetleri gelişmektedir. Avcıların ve turistlerin uğrak yeri olan Akseki, “KARDELEN ÇİÇEĞİ’ nin ana yurdudur. Kış aylarında Kardelen Çiçeğini görmek için yerli ve yabancı turistler ilçeyi ziyaret eder.Giden Gelmez Dağları, dağ keçisi koruma ve av sahası avcıların ücretli olarak devamlı avlanacağı yer olup, Sinan hoca ve Gümüşdamla köylerinde kurulan alabalık üretme tesisleri avcıların ve turistlerin uğrak yerleri arasındadır.

Göktepe Yaylası, Çimi Yaylası, Irmak Vadisi son aylarda keşfedilen 340 metre derinliğindeki Bucakalan Mağarası, ilçe merkezindeki Ulu Camii ve Medresesi görülmeye değer diğer eserlerdir.

Elmalı: Likya bölgesi içerisinde yer alan Elmalı’nın kesin kuruluş tarihi bilinmemektedir. Doğuda Semahöyük yakınlarında Karataş’ta, batıda Beyler Köyü yakınındaki Beyler köyünde yapılan kazılar bölgenin bronz çağından bu yana iskan edildiğini göstermektedir.

Höyükler: Şehre bağlı köylerde üç höyük bulunmaktadır. Bunlardan ilki şehrin batısındaki Müğren Köyü’ndeki höyüktür. Arkeolojik yüzey araştırmaları burada çeşitli uygarlıklara ait izler olduğunu göstermektedir. Yine batıda Semahöyük Köyü’nde bulunan ikinci höyüğün üstünde Osmanlı ve Türk mezarlığı bulunduğu için bugüne kadar araştırma yapılmamıştır. Üçüncü ve en büyük höyük ise şehrin güneyinde, Elmalı - Kaş yolu üzerinde, Beyler Köyündeki Beyler Höyüğüdür. Bu höyükte yapılan kazılarda, bronz çağından bu yana devamlı bir yerleşimin izleri görülmektedir. Kazılarda çıkarılan arkeolojik buluntular Antalya Müzesi’nde sergilenmektedir.

Tümülüsler: Şehrin doğusunda, Elmalı’ya 6 km. uzaklıktaki Bayındır Köyü yakınlarındadır. Yan yana duran birkaç tümülüsten birinde yapılan kazılarda M.Ö. 7. yy.a ait buluntulara rastlanmıştır. Antalya Müzesi’nin özel bir bölümünde sergilenen bu buluntular bölgenin bu dönemdeki yaşamından kesitler vermektedir.

Anıt Mezarlar Bilinen iki anıt mezar vardır. Bunlardan ilki Karaburun diğeri ise Kızılbel’dedir. Antalya - Elmalı yolu üzerindeki Karaburun Kral mezarı odasının duvarları av ve savaş sahnelerinden oluşan fresklerle süslüdür. Kızılbel mezar anıtı ise şehrin batısında Elmalı - Yuvayol yolu üzerindedir. Kalker bloklardan oluşmuş bir odadan ibarettir.

Define: 1984 yılında Antalya - Elmalı yol çizgisinin hemen kuzeyinde, Kral Mezarı ile Gökpınar Köyü arasında bulunmuştur. 190 adet gümüş antik sikkeden oluşan bu define antika kaçakçıları tarafından Amerika’ya kaçırılmıştır. Halen özel bir kişinin malı olarak Boston Museum Fine Arts’da bulunmaktadır. Yeryüzünün en kıymetli antik sikkesi olarak nitelenen Atina Decadrachmeleri (14 adet, her biri 600.000$) bu büyük define yer almaktadır.

Camiler: İlçede yer alan Selçuklu Camii, Kütük Camii, Sinan-ı Ümmi Camii, Ömer Paşa Camii ve Külliyesi kentin görülmeye değer eserleridir.

Korkuteli: Antalya’ya 67 km. uzaklıktadır. Korkuteli’nin 3 km batısında, bugün yalnız kapısı ayakta kalan Alaaddin Camii ve yine aynı yörede, 1319′da Hamidoğulları’ndan El Emin Sinaeddin tarafından yaptırılan ve aynı adla anılan Selçuklu Medresesi görülebilir.

Gündoğmuş: Antalya’ya 182 km. mesafedeki Gündoğmuş ilçesinde pek çok antik kent kalıntısı bulunmaktadır. Güzel Bağ Bucağı’nın kuzeyinde 7 km. mesafede ve halen kazı yapılmamış olan Ayasofya Şehri, Gündoğmuş şehir merkezinin güney-batısında ve şehre 7 km. mesafede Sumene mevkisinde, Asar Harabeleri, Senir Köyü’ nün doğusunda 2 km. mesafedeki Kese Mevkiindeki harabeler, Gündoğmuş Şehir merkezinin güney-batısında ve şehre 11 km. mesafedeki Gedfi Harabeleri önemli antik kent kalıntılarıdır.

İlçe merkezindeki Cem Paşa Camii, Gündoğmuş/Pembelik Köyü arasında ilçe merkezinin doğusundaki, 15 km. mesafedeki Sinek Dağı’nın tepesindeki harabeler, Alanya/Konya Kervanyolu, Gündoğmuş/ Antalya karayolu üzerinde Taşağır mevkisinde Kazayir Şehri Harabeleri diğer görülebilecek eserlerdir.

Gazipaşa: Antalya’ya 180 km. mesafedeki Gazipaşa, 10 km. uzunluğundaki kumsalı, orman kaplı alanları, turkuaz mavisi koyları, doğal güzellikleriyle şirin bir ilçedir. İskele, Koru ve Kahyalar plajlarının bulunduğu kumsallar, Caretta Caretta kaplumbağalarının önemli bir üreme merkezidir. Bugüne kadar bakir kalmış Gazipaşa, konaklama, dinlenme tesisleri, tarih ve doğa güzellikleri, yapımı süren havaalanı ve yat limanı ile gözde bir turizm merkezi olma yolunda ilerlemektedir.

Antik Kentler

Antiocheia Adcragum: Gazipaşa ilçesinin doğusunda, 18 km. uzaklıktaki Güney Köy sınırları içerisindedir. Kentin adı Kommagene Kralı 4. Antiochus’dan gelmektedir. Kalesi, sütunlu cadde, agora, hamam, zafer takı, kilise, kentin nekropol alanı kalıntıları bulunmaktadır. Kentin nekropolünde bölgeye özgü beşik tonozlu, ön avlulu anıtsal mezarlar oldukça iyi korunmuştur.

Adanda-Lamos: Antik kent, Gazipaşa ilçesinin 15 km. kuzeydoğusundadır. Bugünkü Adanda köyünün 2 km. kuzeyinde, yüksek ve sarp bir dağın zirvesinde kurulmuştur. Kent surlarla çevrilidir. Kentin giriş kapısının güneyinde, büyük bir kule bulunmaktadır. Kentin diğer kalıntıları arasında doğal kayaya oyulmuş çeşme ve iki adet tapınağı sayabilir. Bu kentin nekropolünde de blok taşların oyulması ile yapılmış yekpare lahitler önemli kalıntılar arasındadır. Kalıntılar, dağlık Klikya bölgesinin kültürünü ve sanatını en iyi şekilde yansıtmaktadır.

Nephelis: Antik kente ulaşım, Gazipaşa-Anamur 12. km.’sinden sonra Muzkent Köyünün içinden geçerek güneye sapan yaklaşık 5 km. stabilize bir yol ile sağlanmaktadır. Kent, akropol ve doğu-batı boyunca uzanan kalıntılardan oluşmaktadır. Kentin ayakta kalabilmiş yapıları Orta Çağ Kalesi, Tapınak Odeon Sulama sistemi ve nekropol alanlarıdır.

Selinus: Gazipaşa Plajının bulunduğu Hacımusa Çayının güneybatısındaki yamaçlarında yer alan antik Selinus kenti, dağlık Klikya bölgesinin en önemli kentlerinden biridir. Kentin akropolü tepeye kurulmuştur. Tepe üzerindeki Orta Çağ Kalesinin sur duvarları ve kuleleri oldukça iyi korunmuştur. Akropol, içerisindeki kilise ve sarnıç günümüze kadar gelebilmiş önemli yapılardandır.Kentin diğer yapıları hamamlar, agora, İslami Yapı (Köşk), su kemerleri ve nekropol’dur. Alanya Müzesindeki ostoteklerin çoğunluğu Selinus Nekropolünden getirilmiş olup, burada ostotek atölyesinin varlığını sürdürmektedir.

Kumluca: Alakır Çayı ile Gavur deresinin dağlardan sürükleyip getirdiği alüvyonlu bir ovada yeralan Kumluca Finike ve Elmalı İlçeleri ile çevrelenmiştir. Kumluca sahil boyunca plajlar, konaklama tesisleri ve koylara sahiptir. Kumluca’nın 27 km. kuzeyinde yeralan Altınkaya yaylası, Alabalık üretme çiftliği, Sedir Ormanları ve bol suları olan güzel bir yayladır. Korydalla ve Olympos Antik kentleri Kumluca ilçesi sınırlarında yer almaktadır.

Alanya: Alanya, geniş plajları, tarihi eserleri, modern otel ve motellerin sayısız balık lokantaları, kafe ve barlarıyla mükemmel bir tatil merkezidir. Gelenleri ilk karşılayan, Alanya Yarımadası’nın üzerinde bir taç gibi kurulmuş olan ve 13. yüzyıldan kalma şahane Selçuklu Kalesidir. Etkileyici kalenin yanı sıra eşi benzeri olmayan tersanesi ve anıtsal güzellikteki sekizgen Kızıl Kule görülmeye değerdir.

Limanı çevreleyen kafeler ve barlar akşam saatlerinde liman yolu boyunca el sanatları, deri, giysi, mücevherat, el çantaları ve yöreye özgü ilginç renklere bezeli su kabaklarının satıldığı butikler yer alır. Eğer mağaraları keşfetmekten hoşlanıyorsanız Damlataş Mağarası’nı gezmeniz gerekir. Mağara yakınında Etnografya Müzesi yer almaktadır. Tekneyle üç deniz mağarasına ulaşabilirsiniz: fosforlu kayalarıyla Fosforlu Mağara, korsanların kadın esirleri tuttukları Kızlar Mağarası ve Aşıklar Mağarası.

Alanya’nın 15 km. doğusunda yer alan Dim Çağı Vadisi gölgelerin serinliğinde dinlenmek için ideal bir yerdir. Tüm sahillerinden denize girilebilen Alanya tam bir güneş, deniz, kum cennetidir.

Finike: Finike, Antalya iline bağlıdır. Portakalları ile ünlü Finike tarihle, doğa ve denizin birleştiği bir turizm beldesidir. Portakalları ile tanınan kent, Limyra kenti kalıntıları ve Arykanda antik kenti kalıntıları ile ilgi görmektedir.

Kaş: Likya’nin önemli kentlerinden olan Kaş, ilçeyi çevreleyen Antik Döneme ait kentler ve tarihsel degerlerle doyumsuz kültür seyahatleri; Akdeniz’in derinlerde yarattığı heyecanlari doruklarda hissettiren sualtı dalışları; nehirlerde yapılan macera dolu ‘kano turları’, ekolojik uyumun keşfedildiği ‘doğa yürüyüşleri’; derin ve karanlık mağaralara teknik donanımlı mağara dalışları; yüksek dağlardan turkuaz rengli suların manzarasına süzülen ‘yamaç paraşütü’; Akdeniz’de değerli taşları andıran adalar ile çevreye yapılacak ‘Mavi Yolculuk ve tekne turları; damak tadınıza uygun deniz ürünleri ve dağlarda yetişen kokulu otlarla tatlandırılan yöresel yemeklerden oluşan mönüsü; yüzlerce yılın mirası, el sanatlarının çeşit ve güzelliği; Kaş’ın bağlı olduğu Antalya ve ilçelerine ait turizm merkezleri ile tabiat, tarih ve kültür zenginliğini, alternatif turizm imkanları ve çevresinde yer alan turizm merkezlerinden oluşan renkli yelpazesi” ile düşsel bir mekandır.

Manavgat: Antalya İline bağlı olan Manavgat tarih ve doğanın içiçe girdiği her türlü turizm aktivitesinin yapılabildiği bir turizm merkezidir.

Serik: Antalya’nın ilçesi olan Serik, önemli Pamfilya kenti olan Aspendos’u barındırmaktadır. Günümüze kadar bozulmadan ulaşan, mükemmel akustiğe sahip Aspendos Tiyatosu, bugün önemli sanat etkinliklerine ev sahipliği yapmaktadır.

Kale (Demre): Antalya, iline bağlı olan Kale Noel Baba’ nın yaşadığı yer olarak önemli bir inanç turizmi beldesidir.

anahtar kelimeler: Antalya Tatil Yerleri,Antalya otelleri,Antalya ucuz otelleri,Antalya ucuz pansiyonları,Antalya pansiyonları,Antalya restaurantları,Antalya gezilecek yerleri,Antalya tarihi,Antalya resimleri,Antalya araba kiralama,Antalya ucuz tatil,Antalya hotelleri,Antalya ucuz hotelleri,Antalya ulaşım,Antalya kalacak yerler,Antalya haritası,Antalya ilçeleri

Adrasan

Adrasan, Antalya’nın Kumluca ilçesine bağlı ve 1996 yılında belde olmuş. Çevresi çam ağaçları ile kaplı ilginç bir koya sahip. Karadan denize ters rüzgarlar alıyor ve bu yüzden rüzgar gücünün egemen olduğu geçmiş yıllarda yelkenliler bu koya giremeyip medeniyet izlerini Olympos, Phaselis, Antalya limanlarına taşımışlar.

Adrasan ismi Rumca’dan geliyor ve belde yeni adıyla Çavuş köy olarak da tanınıyor. Sırtını Beydağları’na dayamış olan koyun zemini kum ve denizi sığ çevresi ise karayolu olmayan birbirinden ilginç doğal güzelliklerle dolu. Su sporlarına meraklı olanlar için de, eşi bulunmaz bir parkur niteliği taşıyor. Deniz suyu sıcaklığı yüksek ve sezonu uzun yörede, özellikle berrak ve 29 metreye yakın sualtı görüş mesafesine sahip deniz, balıkadam ve sualtı fotoğrafçıları için yeterli şartları oluşturuyor.

Adrasan’ın kapalı koyu, geniş ve uzun bir kumsala sahip. Her yerinden denize girme imkanı var. Koyun karşısındaki Musa Dağı’na bağlı Eliğ, tepesi çökmüş bir deveyi andıran silueti ile ilgi çekiyor. Koyun başında Markız tepesi yer alıyor. Adrasan koyunun her iki tarafından çıkılan orman içi yükseklikler, koyun ne kadar estetik olduğu konusunda fikir sağlayacak güzellikler sergiliyor.

Çevre gezilerine meraklı olanlar için Olympos antik kenti, sönmeyen ateşiyle mitolojik dağdaki Yanartaş, en yakın gezi yerleri. Çıralı, Kaş, Demre, Myra, Patara, Xantos, Phaselis ve Antalya ise diğer uğrak yerleriniz olabilir.

Adrasan Koyu

Tarifi zor bir atmosfer ayrılmak istemeyeceğiniz bir ortam. Gerçek dinlenmenin tam adresi Adrasan. Antalya, zaten turistlerin olmuş, bir kalabalık, bir sıcak, bir telaş kent içinde yoğrulurken Adrasan Antalya’nın 100 km uzağında huzur, sakinlik, vaat ediyor.
Antalya - Kaş yolu üzerinden ayrılıyor denize doğru 22 km lik yolu kullanarak Adrasan’a iniyoruz.

Uzun bir yaz mevsimi olan Adrasan’da çardak gölgesinde konaklayan tatilciler zamanın büyük bölümünü bahçe, teras ve Adrasan’ın ünlü kumsalı ve denizinde geçiriyorlar. Kumluca ilçesine bağlı Adrasan’ın 2 km’lik kumsalı boyunca koyun sol başı Dere Mevkii olarak anılıyor. Tahtalı Dağları’ndan doğan kaynak suyu bünyesinde levrek, kefal gibi balıklar da barındırıyor. Koyun sağ başı ise otellerin pansiyonların bulunduğu hatta ikinci sokağın da açıldığı yoğun bölüm olarak da dikkat çekiyor.

Çevreye ve yürüyüşe meraklı olanlar için trekking alanları bulunuyor. Mavikent-Gelidonya arasında denizin en haşin anında bile en sakin sığınak yeri olarak ünlenen kumsalı ve plajı ile cazibesini koruyan Oturak Koyu görülebiliyor.

Adrasan’da düzenlenen faaliyetler arasında dalgıç okuluna kayıt alan öğrenciler, tatile gelenler dalış kursları alabiliyor. Her gün grup dalışları Üç adalar mevkii ile Pırasalı ada ve Sulu ada mevkii’nde 25-30 metrede gerçekleştiriliyor ve öğrenciler kurs sonunda dalış sertifikalarına kavuşuyorlar.

Adrasan’da ayrıca balık avı turlarına da katılabilirsiniz. Uygun fiyatlarla tam günlük veya yarım günlük balık avı turları düzenleyen Deepfishing size heyecan dolu saatler geçirebileceğiniz bir aktivite imkanı da sağlıyor.

Adrasan trekking ve serbest tırmanış yapmaya çok müsait olan parkurlarla doludur. Trekking ve serbest tırmanış turlarında doğanın zevkini sonuna kadar yaşayabileceksiniz.

Trekking ve tırmanış parkurları Sazak koyu trekking, Gelidonya feneri trekking, Olympos trekking-serbest tırmanış, Musa dağı serbest tırmanış.

anahtar kelimeler: adresan Tatil Yerleri,adresan otelleri,adresan ucuz otelleri,adresan ucuz pansiyonları,adresan pansiyonları,adresan restaurantları,adresan gezilecek yerleri,adresan tarihi,adresan resimleri,adresan araba kiralama,adresan ucuz tatil,adresan hotelleri,adresan ucuz hotelleri,adresan ulaşım,adresan kalacak yerler,adresan haritası,adresan ilçeleri

Finike

Finike içinden geçen nehrin etrafındaki yeşil alanlar üzerine kurulmuş 10.000 nüfuslu küçük bir beldedir. Yaklaşık 450 geminin barınabileceği marinası, bu küçük balıkçı kasabasını hareketlendirmektedir.

Eğlence merkezleri ve oteller tarafından kuşatılmamış olan Finike, doğal güzelliğini korumuştur. Cumartesi günleri kurulan Finike Pazarı, başlı başına büyük bir etkinliktir.

anahtar kelimeler: finike Tatil Yerleri,finike otelleri,finike ucuz otelleri,finike ucuz pansiyonları,finike pansiyonları,finike restaurantları,finike gezilecek yerleri,finike tarihi,finike resimleri,finike araba kiralama,finike ucuz tatil,finike hotelleri,finike ucuz hotelleri,finike ulaşım,finike kalacak yerler,finike haritası,finike ilçeleri

Finike Tarihi

Finike’nin Bölgedeki Yeri Finike İlçemiz, konum itibariyle, Güney Batı Anadolu’daki Teke Yarımadası yöremizde yer alır. Eski çağlarda ve Finike’nin ilk kurulduğu zamanda bu bölge, “Likya” olarak adlandırılırdı. O zamanki Likya; Doğuda Pamfilya, batıda Karya, kuzeyde ise Psidya şeklinde adlandırılan bölgelerle çevrili idi. İlk Finike, Fenikeliler tarafından V. Yüzyılda Phanikos adı ile, Aykırıcay Suyu’nun denize döküldüğü yerde kurulmuştur. Uzun yıllar Likya’nın başkenti olan Limyra’nın tarım ürünleri ihraç ettiği bir liman görevi yapmıştır. Bu özelliğiyle Fenikelilerin en önemli ticaret merkezlerinden biri olmuştur. Finike adının, Fenikelilerden dolayı verildiği de rivayetler arasındadır.

FİNİKE ve ÇEVRESİNDE İLK YERLEŞİM
Finike M. Ö. 5. yüzyılda Arykandos ağzında PHOİNİKOS adıyla kurulmuştur. Antik dönemde önemli bir liman kenti olan Finike’nin (Phoinikos) ilk kurulduğu yer, “îskele Mahallesi’dir. Bu mahallenin içinden geçen, kanal ve debisi yüksek, ancak hızı düşük bir dere olan Acıçay’ın liman işlevi gördüğü, yük indirme ve bindirme işleminin yapıldığı yer olması nedeniyle de adı geçen yere iskele Mahallesi denildiği bilinmektedir. İsmi nedeniyle bazılarınca Fenikeliler’in kurmuş olabileceği bir kent şeklinde yorumlanmışsa da; PHOİNİKOS Grekçe “kızıl renkli at” veya “kızıl renkli davar sürüsü” anlamına gelmektedir. Yöredeki hayvan varlığı ile uyum içerisinde olan bu isim, yerleşimin bir Grek kuruluşu olduğunu işaret etmektedir. Kalıntıların ve buluntuların da bunu doğruladığı görüyoruz. Finike içindeki kalıntılardan söz edecek olursak, karşımıza ilk çıkan Hellenistik döneme tarihlenecek, alt kısmı Roma Çağı, üstü Bizans dönemine ait sur kalıntıları olmaktadır. Atatürk Parkı karşısındaki kule bu iki dönemi yansıtmaktadır. Aynı döneme denk düşen Devlet Hastanesi karşısındaki falezin kuzey kenarında birkaç kaya mezarı ile eski hapishane yakınındaki kaya mezarı Finike merkezde görülebilen kalıntıların başlıcalarıdır. Genç Bizans döneminde Finike’de fazla geniş olmayan bir yerleşimin varlığı bilinmektedir. Cumhuriyet Parkı’nda sergilenen bazı kalıntılar ve Ziraat Bankası karşısında depo olarak kullanılan büyük yapı Genç Bizans Dönemi kalıntılarım oluşturur.

Likyalılar’ın Kimlikleri ve İlgili Araştırmalar
“Likya” isminin ne anlama geldiğini, Likyalılar’ın kim oldukları ve kökenleri ile ilgili olarak, tarihçiler arasında tam bir görüş birliği yoktur. Büyük tarihçi Heredotos’a göre Likyalılar, Girit’ten göç etmiş bir topluluktur. Çağdaş tarihçilerimizden Oktay Akşit’e göre ise, Eski doğu ve Mısır kaynakları bize daha önemli belgeler sunmaktadır. Bu kaynaklarda Likyalılar, Lukkalar adı ile anılmaktadırlar ve en iyimser tahminle M.Ö. 2.000′li yılların ortalarından beri, Likya’da oturmaktadırlar. Erken bronz çağı yerleşimi ile ilgili en önemli bulgular, Elmalı’ya 11 km. u-zaklıkta olan, Semahöyük köyünde yapılan kazılarından elde edilmiştir. Finike ilçe sınırlarında ve yakın çevresinde bir çok kazı yapılmaktadır. Bu kazılardan ö-nemli kalıntılar elde edilmiştir. Buna rağmen, Finike’deki yerleşim tarihi, Semahöyük’deki yerleşim kadar eskiye dayanmamaktadır. Likya uygarlığından kalan bu kalıntılar, yapılan arkeolojik araştırmalardan elde edilen bulguların en eskileridir.

Likya Devleti
Likyalılar, dönemlerinin en güçlü devletlerinden biridir. Güçlü donanmaları ile deniz aşırı savaşlara katılmışlar, komşu devletlerle ittifak kurmuşlardır. Likya devletinin bu gücü M.Ö. l. Yüzyıla kadar sürmüştür. Kolonizasyon devrinde ise, Likya’nın doğusunda sadece bir şehirde yerleşme görülmesi, Likyalılar’ın kuvvetli durumlarını, M.Ö. l. Yüzyılda da sürdürdüğünü göstermektedir.

Likyalılar’ın Sonu
Likyalılar, dönemin güçlü devletleri ile zaman zaman savaşmışlardır. O devrin en güçlü devletlerinden olan Lidyalılar, tüm çabalarına rağmen,Likya’yı istilâ edememiştir. M. Ö. VI. Yüzyıldaki Pers istilâsına kadar güçlü ve bağımsız olarak yaşayan Likyalılar, bu tarihte Persler’in hakimiyetine girmişlerdir. Doğu Akdeniz ticaretinin gelişmesi öncesinde Likyalılar, zengin bir devlet idi.’ Onların bu zenginliği, önce Persler’in, daha sonra Büyük İskender’in dikkatlerini Likya’ya çekmiştir. Büyük İskender, M.Ö. 330 yılında önemli bir direnişle karşılaşmadan Likya’yı istilâ etmiştir. Bu tarihte Likya, yine Pers baskısı altındadır. Likyalılar Büyük İskender istilâsına karşı koymamakla, Pers baskısını atlatmayı ve ilk fırsatta hürriyetlerine kavuşmayı düşünmüşlerdir. Fakat düşündükleri olmamış, Büyük İskender’in, Likya’yı almasından sonra Likyalılar, bir daha tam bağımsızlıklarını elde edememişlerdir. Büyük İskender’in ölümünden sonra, bölgede tam bir kargaşa dönemi başlamıştır. Denetim zayıflamış ve Likya toprakları değişik kavimlerin hakimiyetine girmiştir. Suriye, Mısır ve Rodos’ta hüküm süren devletler, kısa sürelerle de olsa Likya’da egemen olmuşlardır. Bölgedeki kargaşa M.Ö. II. yüzyılın başlarında sona ermiştir. Bu tarihte Limyra Beyi Perikles, Likya birliğini sağlamıştır. Daha sonraki yıllarda istikrar tekrar bozulmuş, sahiller yeniden korsan yatağı haline gelmiştir. M.Ö. 67′de tam yetki ile Likya’ya gelen Pompeyüs, bölgeyi korsanlardan temizlemiştir. M.S. 43′de de, imparator Caldius, Likya ile Pamfilya’yı birleştirilerek, yeni bir eyalet oluşturmuş ve adını Likya-Pamfilya olarak değiştirmiştir. Erken Hıristiyanlık bölgede çok taraftar bulmuş, Myra (Demre), Hıristiyanlığın merkezi haline gelmiştir. O dönemlere kadar, özgür olmasalar da, benliklerini kaybetmeyen Likyalılar, Helenler ve Romalılar döneminde ulusal kimliklerini kaybetmeye başlamışlardır. Bizans hakimiyeti döneminde ise, tamamen eriyip gitmişlerdir.

SELÇUKLU ve OSMANLI DÖNEMİNDE FİNİKE
Bizans’ın zayıflamaya başlaması ile, bölgede Arap saldırıları görülmeye başlamıştır. Hatta zaman zaman bazı bölgeler, Araplar tarafından işgal edilmiştir. 1071 Malazgirt Zaferi, bölgedeki Türk hakimiyetinin de müjdecisi olmuş, kısa zamanda tüm Anadolu ile birlikte, Finike ve yöresi de Selçuklular’ın denetimi altına girmiştir. Anadolu Selçuklu hakimiyeti, 1207-1308 yılları arasında sürmüş ve bu dönemde bölgeye Orta Asya’dan gelen Teke Boyu yerleştirilmiştir. Anadolu Selçuklular’ın yıkılmasından sonraki 1308-1361 yılları arasında bölgemiz, Tekeoğulları Beyliği’nin hakimiyetinde kalmıştır. Osmanlılar tarafından 1426′-da ortadan kaldırılan Tekeoğulları Beyliği’nden sonra, yörede Osmanlı idaresi başlamıştır.

OSMANLI DÖNEMİ
Anadolu Selçuklular’ın yıkılmasından sonraki 1308-1361 yılları arasında bölgemiz, Tekeoğulları Beyliği’nin hakimiyetinde kalmıştır. Osmanlılar tarafından 1426′-da ortadan kaldırılan Tekeoğulları Beyliği’nden sonra, yörede Osmanlı idaresi başlamıştır.

GÜNÜMÜZDE FİNİKE
AAAFinike, dört kasabası 14 köyü ile 40 bin civarında nüfusa sahiptir. İlçe merkezinin nüfusu ise 11.000 dir. İlçe nüfusuun % 60′ı merkez ilçe ve kasabalarda, % 40′ı ise köylerde yaşamaktadır. 1914 yılında ilçe, Cumhuriyetin ilanı olan 1923 yılında da Belediye olan Finike uzun yıllara dayanan idari konumu nedeniyle ve yurdun çeşili yörelerinden gelen memurların etkisiyle, yörede farklı sosyal bir kimlik kazanmıştır, bu nedenle, Finike’ye gelen yabancılar, fark ettikleri bu sosyal durumu şöyle ifade etmektedirler: “Sanki Finike, Avrupa’nın Akdeniz kıyılarından sökülüp, bizim Akdeniz kıyılarına yerleştirilmiş bir kent.. Temiz, bakımlı… İnsanı ise yeniliğe açık sevecen ve misafirperver.” Okuma yazma oranını % 99′a ulaştığı Finike ilçe merkezinde, Çok Programlı Lise, Kız Meslek ve Anadolu Turizm Meslek Lisesi ve üç adette ilköğretim Okulu bulunmaktadır. Finike Devlet Hastanesi, tam teşekkülü konumunda Bölge Hastanesi olma sorumluluğunu yüklenmiştir. Bu nedenle yalnız kendi çevresine değil, Kumluca, Kale, Kaş ve Elmalı ilçelerine de sağlık hizmeti sunmaktadır. Finike Belediyesi tarafınadan 1993 yılında yaptırılan Hamam-Sauna tesisleri yerli ve yabancı herkese hizmet vermektedir. Selçuklu ve Osmanlı mimari motiflerinin günümüzün modern tarzıyla stilize edildiği yapı; hamam geleneğini yaşatacak özelliklere sahiptir. Göbektaşma uzanıp tellakların elinde kir atmak, saunada terleyip kilo vermek, şok havuzunda vücudunuzu çelikleştirmek istiyor musunuz? O zaman, Finike Hamamı’nm tarih kokan atmosferinde yıkanmanızı öneriyoruz. Finike’de sosyal ve kültürel yaşama hareketlilik kazandıran Finike Festivali, geleneksellik kazanarak 1989 yılından beri varlığını, Haziranı Temmuza bağlayan günlerde sürdürmektedir. Tarımla uğraşan yöre halkının, yılda bir kez de olsa, hasat sonunda, unutulmuş hasat sonu şenliklerini yaşamasını sağlamak, üreticilerimizi eğlendirerek dinlendirmek amacıyla yaşama geçirilen Finike Festivali, kabuğunu kırıp kültür ve sanat alanlarında da halka bütünleşme yolundadır. Bölgenin kültür, sanat, spor eğlenme ve dinlenme merkezi olma yolunda ilerleyen Finike bu konularda eksik olan yapılanma ve altyapı sorunlarını aşma mücadelesi vermektedir. Tarihi oldukça gerilere uzaman Finike Spor Kulübü, Futbolda sağladığı başarılarla ilçe tanıtımına katkıda bulunurken, yazspor okulları açarak çocukların ve gençlerin spor eğitimi almasını sağlamakta ve çeşitli spor etkinliklerine imza atarak, ilçede sosyal hareketlilik ve heyecan yaratmaktadır. Geleneksel Türk sporu olan Yağlı Pehlivan güreşi bölgede yaşatmak amacıyla her yıl mayıs ayında tekrarlanan güreş Müsabakaları, Finike’de bayram havası içerisinde gerçekleşmekte,yeni nesilleri bu sporu sürdürmelerine motivasyon oluşturmaktadır.

anahtar kelimeler: finike Tatil Yerleri,finike otelleri,finike ucuz otelleri,finike ucuz pansiyonları,finike pansiyonları,finike restaurantları,finike gezilecek yerleri,finike tarihi,finike resimleri,finike araba kiralama,finike ucuz tatil,finike hotelleri,finike ucuz hotelleri,finike ulaşım,finike kalacak yerler,finike haritası,finike ilçeleri

Finike Önemli ve Tarihi Yerleri

ARYKANDA (ARIF)
Finike-Elmalı karayolu üzerinde olup Turunçova’ya uzaklığı 26 km.dir. Karayolundan ayrıldıktan sonra yürünmesi gereken 1 km.’lik yol bulunmaktadır. Akırçay vadisinde çevreye egemen bir konumu olan Arykanda’nın kuruluş tarihi kesin olarak bilinmemektedir. Kazılardan elde edilen kanıtlara göre Arykanda İ.Ö. V. yüzyılda mevcuttu. İ.S. 240 yılında büyük bir depremle yıkılan kent varlığını İ.S. XI. yüzyıla kadar sürdürmüştür. Bizans devrinde Akalanda adını alan kent teraslar halinde yapılmıştır. Yapılardan pek çoğu iyi korunmuş durumdadır.

anahtar kelimeler: finike Tatil Yerleri,finike otelleri,finike ucuz otelleri,finike ucuz pansiyonları,finike pansiyonları,finike restaurantları,finike gezilecek yerleri,finike tarihi,finike resimleri,finike araba kiralama,finike ucuz tatil,finike hotelleri,finike ucuz hotelleri,finike ulaşım,finike kalacak yerler,finike haritası,finike ilçeleri

Kale-Demre

Myra (Antalya-Demre)

Aziz Nicholaos’ın piskoposluk yaptığı ve bu nedenle tüm Orta Çağ boyunca ününü sürdüren Myra önemli bir Lykia kenti olup ismi “Yüce Ana Tanrıçasının yeri” anlamına gelmektedir. Lykia dilinde “Myrrh” olarak geçen Myra, Demre ovasını kuzeybatıdan çeviren dağların denize bakan yamacına kurulmuştur. Önce bugünkü kaya mezarlarının üzerindeki tepeden kurulan şehir daha sonraları aşağıya inerek genişlemiş ve Lykia’nın çok önemli altı büyük kentinden birisi olmuştur. Kentin M.Ö. IV. yüzyılda basılan ilk sikkesi üzerinde ana tanrıça kabartması vardır.

Antik kaynakların M.Ö. I. yüzyıldan itibaren Myra’dan bahsetmelerine rağmen, kaya mezarlarından ve bastıkları sikkelerden, şehrin en az M.Ö. V. yüzyılda varolduğu anlaşılmaktadır.

Şehrin içinden geçen Demre Çayı (Myros) deniz ticaretini geliştirmiş ancak korsanların kolayca baskın yapmalarına neden olmuştur. Bu nedenle Myralılar limanları Andriake’de, nehrin ağzına bir zincir gererek bu baskınları durdurmaya çalışmışlardır. M.Ö. 42’de Sezar’ı öldüren Brutus asker toplamak için Lykia’ya gelmiş, Xanthos’u aldıktan sonra komutan Lentulus’u para toplamak için Myra’ya göndermiştir. Myralılar buna karşı çıkmışlar ve kendilerini müdafaa etmeye çalışmışlarsa da komutan nehrin ağzına gerilen zincirleri kırarak şehre girmiştir. M.S. 18’de Tiberius’un evlatlığı olan Germanicus ve karısı Agrippina burayı ziyaret etmişler ve Myralılar limanları olan Andriake’ye onların heykellerini dikerek kendilerine olan saygılarını göstermişlerdir. M.S. 60’da ise St. Paul Roma’ya giderken Myra’da gemi değiştirir. Eski kaynaklar Myra ile Limyra arasında gemi seferlerinin yapıldığını kaydederler.

Lykia Birliği’nin metropolisi olan Myra M.S. II. yüzyılda büyük bir gelişme göstermiş, burada Lykialı zengin kişilerin yardımları ile birçok yapı yapılmıştır. Örneğin Oinoandalı Licinius Langus 10.000 dinar vererek tiyatro ve portikoyu yaptırmıştır. Ayrıca Rhodiapolisli ve Kyeanaili Iason’un da Myra’nın imarı için çok yardım ettigini kitabelerden anlıyoruz. Aziz Nicholaos’ın Myra’da başpiskoposluk yaptığı II. Theodosion (408 - 450) zamanında Myra’nın Lykia Bölgesi’nin başşehri olduğu bilinmektedir. Şehir, VII. yüzyıldan başlayarak IX. yüzyıla kadar devamlı Arap akınlarına uğramış, 809 yılında Harun El Reşit’in komutanlarından birisi Myra’yı zaptetmiştir. 1034 tarihinde Arapların yaptığı deniz hücumlarında St. Nicholaos Kilisesi yıkılmıştır. Arap akınlarının verdiği huzursuzluk, Myros Çayı’nın sık sık taşması, bu taşma nedeniyle gelen toprakla bazı yapıların dolması ve bu arada meydana gelen depremler şehrin terk edilmesine neden olmuştur.

Tiyatronun üzerindeki dağda bulunan akropolde fazla bir şey kalmamıştır. 1842’de Myra’yı ziyaret eden ve akropole çıkan Spratt burada küçük taşlardan başka bir şey kalmadığını görmüştür. Roma Devri’nden kalma şehir surlarında yer yer Hellenistik Devir’den kalma ve hatta M.Ö. V. yüzyıla ait olan duvar kalıntıları bulunmaktadır. Tiyatronun yakınında şehre doğru giderken, yolun sonunda hamam veya bazilika olabilecek geç devir kalıntıları görülmektedir.

Myra’nın su ihtiyacı Demre deresinin aktığı vadi kenarındaki kaya yüzüne açılan kanallarla karşılanmaktaydı. Bugünde bu kanalları görmek mümkündür. Myra’nın diğer yapıları bugün toprak altında olup gün ışığına kavuşacakları zamanı beklemektedirler. Myra’ya gelirken yol üzerindeki Karabucak mevkiinde, günümüze kadar iyi korunmuş Roma Devri mezar anıtı dikkati çeker.

Çay ağzındaki Myra’nın limanı olan Andriake’nin üzerinde kehanet merkezi olmasıyla ünlü Sura antik kenti Sura’dan birkaç km uzaklıktaki Gürses’te ise Trebenda antik kenti yer alır. Myra’nın görkemli tiyatrosu oldukça sağlam olarak günümüze kadar gelebilmiştir. Arkasındaki dik dağın yamacında kurulan tiyatronun caveası büyük ölçüde kayalara oyulmuştur. Tiyatro daha sonraları arena olarak da kullanılmış, bu nedenle bazı düzenlemeler yapılmıştır.

Kaya mezarlarıyla ünlü Myra’da mezarlar hemen tiyatronun üzerinde ve doğu taraftaki nehir nekropolü denilen yerde olmak üzere iki yerde toplanmıştır.

Bütün dünyada “Noel Baba” adıyla tanınan, Avrupa ülkelerinde çoğunlukla Santa Klaus olarak bilinen Aziz Nicholaos, Anadolu’da yaşamış bir din adamıdır. Günümüz İtalya’sının Sicilya Adası, Napoli, Bari, Almanya’nın Frieburg ve hatta Amerika’da New York kentinin koruyucu azizi olma derecesine varan önemi, her yılın 6 Aralık günü yapılan anma törenleri ile daha da pekişmektedir.

Günümüzde Santa Klaus, hiç şüphe yok ki, İskandinavya ülkelerindeki iyilik sever çocukların koruyucusu ve sevindiricisi olan Noel Baba efsanesi ile Myra’lı Aziz Nicholaos’ın kişiliklerinin birleştirilmesiyle, yarı dinî ve çok popüler bir tipin doğmasıyla oluşmuştur. Bu tipin kökünün İskandinavya ülkelerinin çok eski inançlarından alındığı, Noel Baba’nın geyikler tarafından çekilen bir kızakla dolaşmasından anlaşılır. Halbuki gerçek Myra’lı Aziz Nicholaos’ın yaşadığı yerler hiç kar yağmayan Akdeniz kıyılarıdır. Onun zor durumda olan çocukları, insanları koruyucu kişiliği, kuzeyin kutsal bir varlığı, belki de çok erken çağların karanlıklarında kaybolmuş bir tanrısıyla birleşerek, Noel geceleri ortaya çıkan, çocuklara hediyeler getiren sempatik bir ihtiyara dönüşmüştür. Ne derece gerçeklere aykırı olursa olsun, Hıristiyan ülkelerinde Noel Baba, özellikle çocukların heyecanla bekledikleri sevimli bir kişi olarak yaşamaktadır.

Aziz Nicholaos’ın hayatı hakkında, azizlerin birçoğunda olduğu gibi fazla bir şey bilinmez. Sonraları pek çok efsane ile hayatı süslenmiştir. Tahıl ticareti yapan bir ailenin çocuğu olduğu bilinir. Hayatına dair yazılan dinî kitaplarda, göğün bir hediyesi, ana-babasının dualarının ve verdikleri sadakaların bir meyvesi, fakirlerin kurtarıcısı olarak dünyaya geldiğine işaret edilmiş, daha bebek iken mucizeler yarattığına inanılmıştır.

Aziz Nicholaos’ın ölüm günü tüm Hıristiyanlarca 6 Aralık olarak kabul edilir. Ancak bu tarihin kesin bir kaynağa dayandığı söylenemez. Azizden bahseden en eski kaynaklar olan, VI. yüzyıla ait “Vita Sionitae” ile “Vita de Stratelatis” adlı eserler de kesin bir ölüm tarihi vermezler. Bu kaynaklarda sadece Azizin doğum yerinin, Likya’nın en büyük limanı Patara olduğu kaydedilmiştir. Hıristiyanlığın ilk yıllarında Havari Paulos’un, Patara’da kaldıktan sonra yoluna devam etmesi, Patara’ya İncil’de adı geçen kentlerden biri olma özelliğini kazandırmıştır. Bu bölümde Havari Paulos’un arkadaşı Luke ile üçüncü seyahatleri sonunda, Miletos’tan Kudüs’e dönerken Patara’da kaldıkları ve buradan muhtemelen daha büyük bir gemiye binerek seyahatlerine devam ettikleri anlatılır.

Aziz Nicholaos’ın İ.S.III. yüzyıl sonlarında Patara’da dünyaya geldiği ve Myra’ya papaz olana dek, gençlik yılarının Patara’da geçtiği söylenmektedir. Gençliğinde Filistin ve Mısır’a yaptığı seyahatlerden söz edilmiş, yaşadığı devrin İmparator Konstantinos dönemi veya III. yüzyıl sonu ile IV. yüzyıl başı olduğu belirtilmiştir. Ölümünden sonra Avrupa’nın birçok kentinde adına kiliseler inşa edilmiştir ki, bunlar arasında VI. yüzyılda İstanbul’da inşa edilen Bazilika en göze çarpan yapıdır. Rusya ve Yunanistan’ın en saygın Azizi olarak tanınmış, çocukların mahkûmların, denizcilerin ve gezginlerin koruyucusu olarak saygı görmüştür.

Yaşantısı ve mucizeleri hakkında gerçekliği tartışılacak, sayısız hikâyeler anlatılmıştır. Piskopos olma kararının kehanetlere veya seçim toplantısı kararına göre, ertesi günü kiliseye giren ilk adam olmasına dayanılarak verildiği söylenir. Diğer hikâyeler, İmparator Dioeletianus devrinde (284-305) Hıristiyanlara yapılan zulümler sırasında çektiği acılarla ilgilidir. İnancından dolayı hakimler tarafından tutuklanıp zincire vurulmuş, birkaç yıl sonra Hıristiyan İmparator Konstantinos tarafından serbest bırakılarak Myra’ya geri dönmesi sağlanmıştır. Diğer bir hikâyede Azizin İ.S. 325 yılında Nicaca’da (İznik) toplanan Konsüle katıldığı anlatılır. Bir keresinde İmparator Konstantinos’un rüyasına girerek, haksızlıkla ölüme mahkûm edilmiş olanları serbest bırakmasını söyler. Bir keresinde de Mısır’dan İstanbul’a giden bir gemiden aldığı hububatla Myra halkını açlıktan kurtarır. Ancak gemi İstanbul’a vardığında yükünde hiçbir eksilme görülmez. Bu belki de Aziz’in, denizcilerin patronu olmasına bağlanan mucizelerden biridir. Çünkü, Akdeniz’de seyreden gemicilerin sefere çıkmadan önce birbirlerine iyi dilek olarak “Dümenini Aziz Nicholaos tutsun” demeleri gelenek olmuştur. Aziz’in sağlığında din adamı olarak çalıştığı Likya sahilleri, Akdeniz’in en önemli denizcilik merkezi, burada yaşayanlar da Akdeniz’in ünlü denizcileriydi. Bu nedenle, Aziz’in denizle ilgili birçok mucizesine din kitaplarında da rastlanır.

İki hikâye aynı zamanda onun, çocukların da patron azizi olduğunu gösterir. Birinde insanlar açlıktan kırılırken, kasap üç genci evine davet edip satmak için uykularında parçalar. Aziz Nicholaos, bunu duyar duymaz kasabın evine koşar ve gençleri yeniden diriltir. Bir diğerinde fakir bir tüccar, kızlarını evlendirmeye gücü yetmeyince, onları satmayı düşünür. Aziz Nicholaos, tüccarın evine üç kese dolusu para atarak, kızları kötü yola düşmekten kurtarır. Bu hikâyeden çocukların Santa Klaus gününde hediye almalarının sebebi olduğu gibi Avrupa’da rehinecilerin, dükkânlarına üç altın top asma geleneğinin de kaynağı olduğuna inanılır. Aziz’in resminin ikonalar da üç altın top ile tasvir edilmesinin sebebi de bu hikâyeye dayandırılır.

Noel Baba Kilisesi

Aziz Nicholaos öldüğünde yapılan kilise veya şapel 529 yılındaki zelzelede yıkılınca daha büyük belki de bazilika tipinde bir kilise yapılmıştır. Peschlow, büyük apsisin güney tarafında eşit apsisli iki küçük mekân ile bugünkü binanın kuzey yan nefinin büyük kısmının bu ilk yapıya ait olduğunu tahmin etmektedir. Bu kilise VIII. yüzyılda zelzele veya Arap akınlarıyla yıkılmış, daha sonra tekrar yenilenmiştir. 1034 yılında Arap donanmasının denizden yaptığı akınlarla harap olmuştur. On yıl harap durumda kalan kilisenin 1042’de Bizans İmparatoru IX. Konstantin Monomakhos ve eşi Zoe tarafından tamir ettirildiği kitabesinden anlaşılmaktadır. XII. yüzyılda binaya bazı ekler yapılmış, kilise tekrar onarılmıştır.

XIII. yüzyılda Türklerin eline geçen Myra’da, kiliseyi serbestçe ibadet etmek için kullandığını ve kilisede bazı onarımların yapıldığını anlıyoruz. 1738’de büyük kilisenin yanındaki şapel tamir edilmiştir. 1833- 1837 yılları arasında Anadolu’yu gezen C. Texier, Myra’ya da uğramış ve kitaplarında kiliseden bahsetmiştir. Ondan on yıl kadar sonra 1842 yılı Mart ayında Teğmen Spratt ile Prof. Forbes de Myra’ya gelmiş, kilisenin bir krokisini çıkarmışlar ve kilisenin yanında bir manastırın olduğunu görmüşlerdir. 1853 yılında Kırım Harbi sırasında Ruslar kilise ile ilgilenmişler ve burada bir Rus kolonisi kurmak için Anna Golicia adındaki Rus kontesi adına toprak almışlardır. Ancak Osmanlı Devleti işin siyasî yönünü farkedince Rusların aldıkları toprakları geri almış, yalnızca kilisenin onarım istekleri kabul edilmiştir. Böylece 1862 yılında August Salzmann adında bir Fransız, Nicholaos Kilisesi’nin onarımı ile vazifelendirilmiştir. Bu restorasyonlar kilisenin aslını bozacak kadar kötü yapılmıştır. Bu restorasyon sırasında 1876’da bugün görülen çan kulesi de ilave edilmiştir.

Birçok kentin koruyucu azizi olan Noel Baba’ya adanmış iki bine yakın kilise bulunmaktadır. O’nun yaşam öyküsü ve mucizeleri birçok kitapta yer almış, ancak en eskisi 750-800 yılları arasında Byzantion’da Stadion Manastırı Başkeşişlerinden Michael tarafından yazılmıştır.
IV. yüzyılda burada bulunan tek kubbeli kilisenin güneyine VIII. yüzyılda haç şeklinde bir şapel ile kuzey tarafına da eklemeler yapılmıştır. Ayrıca 1862-63 senelerinde de binaya dış narteks ile iç narteksin bazı kısımları ilave edilmiştir. Bugün iki sütunu ayakta kalmış bir avludan bir iki basamakla Bizans Devri’nde ilave edilmiş güney nefine inilir. Haç biçimli bu bölümün doğu kısmında üç kemerli pencereye sahip bir apsis yer alır. Apsisin önünde orijinal stylobat ile ortasında altar kaidesi hâlâ görülür. Apsis nişinin içinde yer yer renkleri kaybolmuş ve belirsizleşmiş aziz figürleri vardır. Bunların altındaki küçük niş içindeki fresko Noel Baba’ya aittir. Bu bölüm ve esas kilisenin güneydoğu şapelinin tabanlarında farklı desenlerde mozaik panolar görülür. Batı yönünde merdivenlerin karşısındaki niş içerisinde İsa, Meryem ve Yahya freskoları vardır. Buradan iyi muhafaza edilmiş kapı bizi, lahitlerin bulunduğu kısma, yani haç biçimli şapelin uzun kısmına çıkartır. Lahitlerin yer aldığı nişler içindeki freskolar bugün net olarak görülmese bile çeşitli aziz tasvirlerini içeren freskolar ile bezenmiştir. Kuzey duvarındaki ilk nişle sütunların üzerinde Meryem freskosu ilginç örneklerdir. Noel baba freskosunun bulunduğu ikinci niş sütununun ters konduğu yazılarından anlaşılmaktadır.

Nişler içinde yer alan lahitlerden birinci niş içindeki akarthus yaprakları ile süslü Roma Devri lahdinin Noel Baba’ya ait olduğu kabul edilir. Hatta Noel Baba’nın denizcilerin de azizi olmasından dolayı lahdin üzerinin balık pulu desenleriyle süslendiği söylenir. 20 Nisan 1087’de Bari’li korsanlar, Noel Baba’nın kemiklerini almak için lahdi kırmışlar, bazı kemikleri alarak Bari’ye götürmüşlerdir. İkinci niş ile karşısındaki nişte bulunan lahitler sadedir. Burada nişler içindeki lahitlerden başka yerde iki mezar daha bulunmaktadır. Buradan bir kapı ile kilisenin iri blok levhalarla döşeli avlusuna geçilir. Avluda ise bir niş içerisinde boşaltılmış iki mezar bulunur. Yanında bulunan mermer üzerinde haç ve çapa motifi Noel Baba için yapılmış olmalıdır. Solda duvar içine yerleştirilmiş mezardaki kitabede 1118 tarihi yer alır. Avludan önce dış nartekse, sonra üç kapı ile ana mekâna (naos) açılan iç nartekse geçilir. Burası gruplar halinde piskoposların resmedildiği freskolarla süslenmiştir. Buradan geçilen esas mekân üç kemerle yan neflere açılır. Ana mekânın güneyinde iki nef vardır. İkinci nefte niş içindeki lahitte Noel Baba’nın mezarı olduğu söylenir ise de üzerindeki kadın erkek kabartması bunun böyle olmadığını gösterir. Yan nefin karşısındaki niş içerisinde ise bir başka mezar vardır. Kuzey nefin kubbesinde Hz. İsa ve 12 havarinin freskoları bulunur. Yanda ise yan nefin kazısı yapılmaktadır. Bu kazının yapıldığı nefin batı kısmında ise üç oda bulunur. Binanın ortasında pencereli ve kasnaklı bir kubbenin olması gerekirken, Salzmann yaptığı tamir sırasında mekânın üstünü kapatarak, kesme taştan kaburgalı büyük bir çapraz tonoz kullanmıştır.

anahtar kelimeler: Kale-Demre Tatil Yerleri,Kale-Demre otelleri,Kale-Demre ucuz otelleri,Kale-Demre ucuz pansiyonları,Kale-Demre pansiyonları,Kale-Demre restaurantları,Kale-Demre gezilecek yerleri,Kale-Demre tarihi,Kale-Demre resimleri,Kale-Demre araba kiralama,Kale-Demre ucuz tatil,Kale-Demre hotelleri,Kale-Demre ucuz hotelleri,Kale-Demre ulaşım,Kale-Demre kalacak yerler,Kale-Demre haritası,Kale-Demre ilçeleri

Kale-Demre Önemli ve Tarihi Yerleri

MYRA
Finike ile Kaş arasında, Finike’ye 25, Kaş’a 48 km. uzaklıktadır. Eski çağ Likya’sının en önemli 5 kentinden birisi olup kuruluşu İ.Ö. V. yüzyıla kadar uzanır. Eskiden bir kıyı kenti iken Demre çayının getirdiği alüvyonlarla günümüzde denizden içeride kalmıştır. İ.S. IX. yüzyılda Arap akınları sonucu terk edilmiştir. Kaya Mezarları, Tiyatro ve St.Nicholas Kilisesi varlığını günümüze değin sürdürebilmiş yapılardan bazılarıdır.

İ.S. 245 yılında Fethiye yakınlarında Patara kentinde doğan St.Nicholas (Aziz Nikola, Santa Claus, Heilige Nikolaus, Noel Baba) ölümü olan İ.S. 326 yılına değin Anadolu’da yaşamış bir azizdir.

Varlıklı bir ailenin çocuğu olarak iyi bir eğitim görmüş ve kendini insanlara adamıştır. Yaptığı yardımlarla çevresinde sevgi bağı oluşturan St.Nicholas, denizcilerin ve çocukların koruyucusu olarak Noel Baba adı ile bu güne değin yaşatılarak efsaneleştirilmiştir.

Demre Piskoposu olarak çevresinde yaptığı dini ve sosyal çalışmalarla halkın sorunlarına insancıl çözümler getirmiştir. Öldükten sonra Demre’de gömülmüş ve adına bir kilise yaptırılmıştır. St. Nicholas’ın kemiklerinin bir kısmı 1087 yılında İtalyan tacirler tarafından Bari’ye kaçırılmıştır. Ancak acele ile götürülemediği anlaşılan bir kısım parçaları ise bugün Antalya Müzesi’nde sergilenmektedir.

Hollanda’da Sinterkoas, Fransa’da Pere Noel, İngiltere’de Father Christmas, Amerika’da Santa Claus ve Almanya’da Heilige Nikolaus hikayelerinin aslı St. Nicholas’dır.

Bugün pek çok ülkenin baş azizi olan St. Nicholas’ın ölüm tarihi olan 6 Aralık’ta törenler düzenlenir, çocuklara hediyeler verilir ve bu kutlamalar Noel Yortusuna değin uzayarak yeni bir yıl özelliği kazanır.

1951-55 Yıllarında St. Nicholas’ın aslında Santa Claus (Noel Baba) olduğu ortaya çıkarılmış ve konu ülkemizde önem kazanmıştır. Radyo ve gazeteler bir çok yayın yapmış, 1955 yılında Noel Baba adına posta pulu çıkarılmıştır. Daha sonraları Demre’de Noel Baba şenlikleri düzenlenmeye başlanmıştır.

Dünyada ilk kez 5-7 Aralık 1983 tarihinde Antalya’da Noel Baba Sempozyumu gerçekleştirilmiştir. Her yıl tekrarlanan bu sempozyumlara dünyanın değişik uluslarından din ve bilim adamları katılır. Sempozyumlarda, Anadolu’lu St. Nicholas’ın insan sevgisinden yararlanarak, dini ve inancı değişik tüm insanlara barış, dostluk ve kardeşlik çağrısı yapılır.

anahtar kelimeler: Kale-Demre Tatil Yerleri,Kale-Demre otelleri,Kale-Demre ucuz otelleri,Kale-Demre ucuz pansiyonları,Kale-Demre pansiyonları,Kale-Demre restaurantları,Kale-Demre gezilecek yerleri,Kale-Demre tarihi,Kale-Demre resimleri,Kale-Demre araba kiralama,Kale-Demre ucuz tatil,Kale-Demre hotelleri,Kale-Demre ucuz hotelleri,Kale-Demre ulaşım,Kale-Demre kalacak yerler,Kale-Demre haritası,Kale-Demre ilçeleri

Kalkan-Patara

Patara Hakkında

Patara antik kenti Fethiye - Kalkan arasındaki bereketli Xanthos vadisinin güneybatı ucunda yer alır. Ana yoldan Gelemiş yoluna sapıldığında 5 km.lik yol bizi Patara harabelerine götürür. Son yapılan kazılarda M.Ö. VII. yüzyıla ait seramiklerin ve paraların bulunması Patara’nın tarihini daha eskilere götürmemize sebep olmaktadır.

Apollon tanrının doğduğu yer olarak bilinen Patara, Lykia’nın en önemli ve en eski şehirlerinden birisidir. Hitit Kralı IV. Tudhaliya (M.Ö. 1250 - 1220) Lukka seferi sırasında “Patar Dağı’nın karşısında adaklar ve armağanlar yaptım, steller diktim, kutsal mekanlar inşa ettim” demiştir. Bundan da anlıyoruz ki Hitit Çağı’nda Patara, Patar adıyla vardı. Patara, Xanthos vadisinde denize açılabilecek tek yer olması nedeniyle tarih boyunca önemli kent olma özelliğini her çağda devam ettirmiştir. Yeni kazılar onun eski tarihini de ortaya çıkarması bakımından çok önemlidir. O nedenle şimdilik şehrin tarihini M.Ö. VI. ve V. yüzyıla kadar çıkarabiliyoruz. İskender’e kapılarını açarak yıkılmaktan kurtulan şehir, İskender’in ölümüyle M.Ö. 315′te Antigonos’un ve M.Ö. 304′te Demetrios’un işgalinden kurtulamamıştır. Daha sonra Mısır’daki Ptolemiaios, Philadelphos’un eline geçmiş, Mısar kralları döneminde ismi bir müddet Arsinoe olmuşsa da bu isim daha sonraları benimsenmemiş, Patara M.Ö. 190 yılında III. Antiokhos tarafından zapdetilmiştir. Livius’un M.Ö. II. yüzyıla girerken yaşanan büyük Antiokhos dönemi olayları ile bağlantılı olarak Patara için söylediği “Caput gentis” deyimi, yani soyun başkenti deyişi onu diğer kentlerin en başına yüceltir.

Lykia Birliği içindeki Pınar’a, Xanthos, Olympos ve Myra gibi Patara da üç oy hakkına sahipti. Birlik toplantıları çoğu kez birliğin limanı durumunda olan Patara’da yapılmakta idi. Roma egemeliğine geçtikten sonra da önemini yitirmeyen Patara, Roma valiliklerinin adli işlerini gördüğü bir merkez oluşu yanında Roma’nın doğu eyaletleriyle bağlantısını kurduğu bir deniz üssü olarak da önemini korumuştur. Patara aynı zamanda Anadolu’dan Roma’ya nakledilen tahılların depolandığı ve saklındığı bir limandı. Onun için İmparator Hadrian zamanında Andriake de olduğu gibi burada da büyük bir hububat ambarı yapılmıştır. Roma İmparatoru Hadrian karısı Sabine ile Patara’ya gelmiş, bir müddet burada dinlenmiştir. Roma İmparotorluk çağında Lykia ve pamphylia eyaletinin başkenti olan Patara, Apollon’un önemli bir kehanet merkezi olarak da ün yapmıştır. Eski yazarlar kışın burada, yazın Delos’ta kehanette bulunulduğunu kaydederler. Şehir Bizans döneminde de önemini devam ettirmiş, Hristiyanlar için önemli bir merkez olmuştur. Zira “Noel Baba” diye anılan Saint Nicholaos, Pataralıdır. Ayrıca St. Paul Roma’ya gitmek için Patara’dan gemiye binmiştir. Böylece Erken Hristiyanlık döneminde bir Piskoposluk merkezi olmuştur. İmparator Konstantin’in başkanlık ettiği M.S. 325′teki Nikaia konsülünde Lykia’nın tek imza yetkilisi din adamı Eudemos’un Patara Piskoposu oluşu kentin bu devinde gözde oluşunun kanıtıdır. Ne yazık ki bundan sonra Patara’da şansızlıklar başlamış, tanrılar ve kutsalkişiler buraya yüz çevirmiş gibi 1600 m uzunluğunda ve 400 m genişliğindeki liman kumlarla dolmuştur. Böylece gemiler yanaşamamış, bu da Patara’nın yavaş yavaş önemini yitirmesine sebep olmuştur. Günden güne kumlarla örtülen Patara kumların altında uyuyan güzel olarak günümüze kadar gelmiştir.

anahtar kelimeler: Kalkan-Patara Tatil Yerleri,Kalkan-Patara otelleri,Kalkan-Patara ucuz otelleri,Kalkan-Patara ucuz pansiyonları,Kalkan-Patara pansiyonları,Kalkan-Patara restaurantları,Kalkan-Patara gezilecek yerleri,Kalkan-Patara tarihi,Kalkan-Patara resimleri,Kalkan-Patara araba kiralama,Kalkan-Patara ucuz tatil,Kalkan-Patara hotelleri,Kalkan-Patara ucuz hotelleri,Kalkan-Patara ulaşım,Kalkan-Patara kalacak yerler,Kalkan-Patara haritası,Kalkan-Patara ilçeleri

Patara’nın Tarihçesi

Patara, Türkiyenin en büyük, dünyanın da üçüncü büyük kumsalına sahip plajıdır. Noel babanın doğduğu ve yaşadığı yerdir. Pataranın ayrıca Yunan mitolojisinde de yeri vardır. Zeus, metresi Leton ile burada buluşurmuş. Efsaneye göre Apollon ve Artemis’de Patara’da doğmuştur. Pataranın daha pek çok tarihi özelliği vardır. Ancak en önemlisi de doğal güzelliğidir. Göz alabildiğince uzanan kumsal, kumsalda hersene ayışığında hayata gözlerini açan Carettalar, hemen yakındaki Saklıkent ve Xantos hepsi zaten birer mitolojidir. Eşen çayı burada denize dökülür, hem Akdenizi hem de Ege denizini burada kucaklar. 3024 m yükseklikteki Akdağların doruğundaki kum zerrelerinin Saklıkent kanyonundan sızarak kumsala ulaştığı, yani zirvenin denizle buluştuğu yerdir patara.

anahtar kelimeler: Kalkan-Patara Tatil Yerleri,Kalkan-Patara otelleri,Kalkan-Patara ucuz otelleri,Kalkan-Patara ucuz pansiyonları,Kalkan-Patara pansiyonları,Kalkan-Patara restaurantları,Kalkan-Patara gezilecek yerleri,Kalkan-Patara tarihi,Kalkan-Patara resimleri,Kalkan-Patara araba kiralama,Kalkan-Patara ucuz tatil,Kalkan-Patara hotelleri,Kalkan-Patara ucuz hotelleri,Kalkan-Patara ulaşım,Kalkan-Patara kalacak yerler,Kalkan-Patara haritası,Kalkan-Patara ilçeleri

Kalkan-Patara Önemli ve Tarihi Yerleri

PATARA
Kalkan-Fethiye karayolunda, Kalkan’dan yaklaşık 10 km. sonra güneye dönülür ve 10 Km.’lik Patara yoluna girilir. Akropol’de bulunan boyalı seramikler kentin İ.Ö. V. yüzyılda var olduğunu kanıtlamaktadır. Patara, Büyük İskender’e kapılarını açmış ve bu olaydan sonra önemli bir liman kenti özelliğini kazanmıştır. Kent ayrıca St. Nicholas’ın doğum yeri olduğu için de önemlidir. Patara’ya İ.S. 100 yılında yapıldığı sanılan üç gözlü bir kapıdan girilir. En önemli yapılarından birisi kumlar altında kalmış tiyatrosudur.

XANTHOS
Dağlık Likya eyaletinin en eski ve en büyük kentidir. Xanthos ırmağının vadisinde kuruludur. Pers istilasına değin bağımsız yaşamıştır. Pers istilasında kentlerini kahramanca savunan Xanthos’lular, istilayı önleyemeyeceklerini anlayınca önce tüm kadın ve çocuklarını öldürmüşler, sonrada kenti ateşe vererek ve bu alevlerin içine kendilerini atarak topluca intihar etmişlerdir. Bu kıyımdan kurtulan 80 aile ve başka yerlerden gelen göçmenlerce kent yeniden kurulmuştur. Fakat 100 yıl kadar sonra çıkan bir yangınla Xanthos tekrar harabolmuştur. Buna rağmen yeni baştan kurulan kent batı dünyası ile kurduğu iyi ilişkiler sonucu uzun süre önemli bir merkez olarak varlığını sürdürmüştür. Bu durum da kötü bir sona ulaşmıştır. İ.Ö. 429 yılında Atina’lıların vergi istemelerine karşı çıkan Xanthos’lular kentlerinin tamamen harabolmasına neden olacak bir savaşın içine sürüklenmişlerdir. Xanthos kelimenin tam anlamıyla bir felaketler kentidir. Kent esas olarak Likya Akropolu, Roma Akropolu ve bunların dışında kalan kısımlardan oluşmaktadır. En ilginç yapıları Roma Tiyatrosu ve bu tiyatronun batı kıyısındaki yapılardır. Bunlardan en kuzeydeki “Harpy Monument” olarak tanımlanmakta olup tek parça bir kaya üzerine oturtulmuş bir aile mezarıdır. İlginç kabartmaları olan bu mezarın aslı British Museum’dadır. Orijinal yerinde aslına uygun bir taklit bulunur. Bu yapının yanında İ.Ö. VI. ve I. yüzyıllardan kalma iki ilginç Likya mezarı dikkati çeker.

LETOON
Kınık’tan Fethiye yönüne 1 km. kadar gidildikten sonra güneye dönülür ve 5 km. lik Letoon yoluna girilir. Letoon’un tarihinin Xanthos ile yakından ilişkisi vardır. Likya bölgesinin en önemli dini merkezlerinden birisi olduğu bilinmektedir. Arkeolojik kazılar su düzeyinin yükselmesi nedeniyle güçlükle sürdürülebilmektedir. Bulunan kalıntılar İ.Ö. VII. ve İ.S.VI. yüzyıllar arasındaki zamana aittir. Grek tarzı tiyatrosu günümüze değin korunmuş en önemli yapısıdır.

anahtar kelimeler: Kalkan-Patara Tatil Yerleri,Kalkan-Patara otelleri,Kalkan-Patara ucuz otelleri,Kalkan-Patara ucuz pansiyonları,Kalkan-Patara pansiyonları,Kalkan-Patara restaurantları,Kalkan-Patara gezilecek yerleri,Kalkan-Patara tarihi,Kalkan-Patara resimleri,Kalkan-Patara araba kiralama,Kalkan-Patara ucuz tatil,Kalkan-Patara hotelleri,Kalkan-Patara ucuz hotelleri,Kalkan-Patara ulaşım,Kalkan-Patara kalacak yerler,Kalkan-Patara haritası,Kalkan-Patara ilçeleri

Kaş

Kaş, Dünya turizminin önemli kentlrtinden birisi olan Antalya’nın bir ilçesidir. Merkez nüfüsu 8.000 dir. Köyleri ile birlikte toplam nüfusu 50.000 dir.

Antalya’ya 200 km. uzaklıktadır. Deniz kıyısında küçük bir sayfiye yeridir.. Hemen 3 mil uzaklıkta Yunanistan’ın Meis adası ile komşudur. Etrafı tamamen yeşil maki topluluğu ile örtülüdür.. Isı derecesi hiç bir zaman sıfırın altına düşmez. Yıllık nem ortalaması % 54 tür. Batısında Dalaman Havaalanına 160 km dir. Doğuda Antalya havaalanına 200 km. dir. Karayoluyla ulaşım kuzeyden Antalya-Korkuteli-Elmalı-Kaş 200 km.dir. Yolları asvalttır. Eşsiz sedir ormanları rahatlıkla bu yol güzergahında görülebilir. Sahil şeridinden Antalya-Kemer-Finike-Kaş 200 km.dir.

Akdenizin maviliğini, doğanın yeşilliğinin en güzel örneklerini bu yolculuk esnasında görebilirsiniz. Denizde yat turizmi önem arzetmektedir. Her türlü yatların gelebildiği ve ulaşımın sağlanabildiği bir konumu vardır.

Köyceğiz ile Antalya arasında kalan , Teke Yarımadasını içine alan, kuzey sınırını, Köyceğiz ile Antalya arasına çekilen bir hattın oluşturduturduğu bölgenin adı eski çağda Likya idi. Batısındaki en yüksek dağ AKDAĞ (Massikytos), doğusunda en yüksek dağ BEY DAĞI (Solyma) dır.

Tarihçe: Arkeolojik buluntularla kanıtlanan Habesos adı, antik kentin en eski adıdır. Antik kent tarihte Antiphellos ismi ile anılmıştır. Karia ve Likya Bölgeleri arasındaki bağlantıyı sağlayan yolların kesişme noktasında bulunan Antiphellos, aynı zamanda bir ticaret limanıdır. Makedonya Kralı Büyük Iskender’in, Anadolu seferi sırasında, Kralliğın egemenliği altına girmiştir. İskender’in genç yaşta ölümünden sonra bölge, Seleukoslar’la Ptolemaioslar arasında el değiştirmiştir.

Antik kent, Roma Dönemi’nde önem kazanmış ve Bizans Dönemi’nde Piskoposluk merkezi olmuştur. Bu dönemde Arap akınlarına uğramış daha sonra Anadolu Selçuklu topraklarına katılarak Andifli adını almıştır. Anadolu Selçuklu Devleti’nin yıkılmasını takiben Tekeoğulları Beyliği yönetimi ele geçirmiş ve Osmanlı Devleti ilçeyi Yıldırım Bayazıt zamanında topraklarına katmıştır.

Meyis Adası’na en yakın noktayı oluşturan Kaş tarihi eserler yanında tam bir doğa cennetidir. Çukurbağ Yarımadası bir dil gibi denize uzanmakta, yarımada üzerinde yeni yapılmış modern oteller yarımadayı süslemektedir. Yarımada aynı zamanda güzel manzarasıyla 3km.’lik iyi bir yürüyüş parkurudur.

Ne Yenir?

Akdeniz’in tipik mutfak yemekleri ünlüdür. Yörede, her mevsimde yetiştirilen taze tarım ürünleri, günlük olarak sunulmaktadır. Her türlü et yemekleri, deniz ürünleri ve balık çorbası meşhurdur. Yörede Arıcılık ve Bagcılık gelişmiştir. Karakovan balı ve çam balı, pekmez alınabilecek ürünlerdir. Yörede bol yetişen keçiboynuzundan yapılan keçi boynuzu pekmezi yöreye özgüdür.

Ne Alınır?

Kaş ve çevresinde el yapımı kilim ve dokumalar üretilmektedir. Yöreye özgü ‘Barak kilimi’ ve keçi tüyünden üretilerek dokunan kılçar ünlüdür. Dastar, tülbent, yemeni üretilerek hediyelik eşya olarak satılmaktadır. Ayrıca ceviz ağacından süslemeli çeyiz sandıkları, ağaçtan sehpalar, tahta kaşıklar ve oklavalar yörenin özellikleridir. Ayrıca Kaş’ın Cuma Pazarı da ünlüdür.

anahtar kelimeler: kaş Tatil Yerleri,kaş otelleri,kaş ucuz otelleri,kaş ucuz pansiyonları,kaş pansiyonları,kaş restaurantları,kaş gezilecek yerleri,kaş tarihi,kaş resimleri,kaş araba kiralama,kaş ucuz tatil,kaş hotelleri,kaş ucuz hotelleri,kaş ulaşım,kaş kalacak yerler,kaş haritası,kaş ilçeleri

Kaş Önemli ve Tarihi Yerleri

ANTİPHELLOS
Bugünkü Kaş ilçesinde kurulmuş Likyalılardan kalma bir kıyı kentidir. “Phellos” Grek dilinde “Taşlı Yer” anlamına gelmektedir. Gerçekten de bu isim Kaş’a çok uymaktadır. Antik kentin iyi korunmuş anıt mezarı ve tiyatrosu görülmeye değer yapılarıdır.

SİMENA
Simena’ya Üçağız’dan deniz yolu ile ulaşılır. Kale, tarih, deniz ve güneşin, kelimenin tam anlamıyla birbirine karıştığı ve kaynaştığı bir güzelliğe sahiptir. Burada masmavi ve pırıl pırıl Akdeniz sularının altında yatan binlerce yıl öncesinin uygarlık izleri insanı büyüler. Kale’nin tarihi, Likya devrine kadar bilinmektedir. Burada Likya, Roma ve daha sonraki zamanlara ait yapılar içiçedir. Kayaların oyulmasıyla oluşturulan tiyatrosu Likya’nın en küçük tiyatrolarından biridir. Surların Roma devrinde yapıldığı ve daha sonraki devirlerde yapıma devam edildiği sanılmaktadır.

anahtar kelimeler: kaş Tatil Yerleri,kaş otelleri,kaş ucuz otelleri,kaş ucuz pansiyonları,kaş pansiyonları,kaş restaurantları,kaş gezilecek yerleri,kaş tarihi,kaş resimleri,kaş araba kiralama,kaş ucuz tatil,kaş hotelleri,kaş ucuz hotelleri,kaş ulaşım,kaş kalacak yerler,kaş haritası,kaş ilçeleri

Kemer

1910 yılında kurulan Kemer, Antalya iline 43 km. uzaklıkta Batı Toros Dağlarının eteklerinde kıyı boyunca uzanan şirin bir yerleşim merkezidir. Kemer ilçesinin 3 beldesi ve 6 köyü vardır. 1990 yılı sayımlarına göre 9740 nüfuslu 52 km.’lik uzun bir kıyı şeridine sahiptir. Deniz, orman ve dağların bir renk uyumu içinde birleştiği Kemer eşsiz bir doğal güzelliğe sahiptir. Kıyı boyunca bir çok irili ufaklı koyları bulunmaktadır. Denizin maviliği ve ormanın yeşilliği ile dağlar çok güzel bir görüntü oluşturmaktadır.

Kemer son yıllarda önemli gelişmeler göstermiştir. Turizm amaçlı yatırımlar sayesinde Antalya ilinin yatak kapasitesi bakımından önemli bir kısmını teşkil eder. Kemer aynı zamanda modern bir kentleşmenin de örneğidir. Altyapı tesislerinin muntazam bir şekilde tamamlanmış olması, her türlü ulaşımın kolay olması, PTT hizmetlerinin her çeşidinden yararlanılması ve Belediye hizmetlerinin devreye girmesi Kemer’i rahat ve huzurlu bir tatil beldesi haline getirmiştir. Kemer uluslararası bir üne sahip olduğu gibi, Antalya’nın da incisi haline gelmiştir. Kemer 1991 Eylül ayında Kaymakamlık Teşkilatının kurulması ve tüm kamu kuruluşlarının hizmete girmesi ile daha fazla güncelleşmiştir.

anahtar kelimeler: kemer Tatil Yerleri,kemer otelleri,kemer ucuz otelleri,kemer ucuz pansiyonları,kemer pansiyonları,kemer restaurantları,kemer gezilecek yerleri,kemer tarihi,kemer resimleri,kemer araba kiralama,kemer ucuz tatil,kemer hotelleri,kemer ucuz hotelleri,kemer ulaşım,kemer kalacak yerler,kemer haritası,kemer ilçeleri

Kemer’in Tarihi

Kemer ile ilgili araştırmalar, buranın bir Likya Şehri olmasının ötesinde bilgi vermemektedir. Ancak yerli halktan edinilen bilgiye göre 1910′lu yıllarda Eski Köy adı ile anılan Kemer, dağlardan gelen seller nedeni ile bir göl ve bataklık görünümüne bürünmüştür. Daha sonraları 1916 - 1917 yıllarında burada yaşayan insanlar sel baskınlarından korunmak için dağ eteklerine 23 km. uzunluğunda taştan duvar örmüşlerdir. Bu duvar nedeni ile daha sonraları Kemer diye anılmıştır.

anahtar kelimeler: kemer Tatil Yerleri,kemer otelleri,kemer ucuz otelleri,kemer ucuz pansiyonları,kemer pansiyonları,kemer restaurantları,kemer gezilecek yerleri,kemer tarihi,kemer resimleri,kemer araba kiralama,kemer ucuz tatil,kemer hotelleri,kemer ucuz hotelleri,kemer ulaşım,kemer kalacak yerler,kemer haritası,kemer ilçeleri

Kemer Önemli ve Tarihi Yerleri

PHASELİS
Antalya-Kumluca karayolunun 57.km.’sinden güneye dönüldüğünde yaklaşık 1 km. sonra Phaselis’e ulaşılır. Kent İ.Ö. VII. yüzyılda Rodoslular tarafından kurulmuştur. Uzun yıllar Likya’nın doğu kıyısının en önemli liman özelliğini korumuştur. Phaselis’in üç limanı vardır. Kuzey Limanı, Savaş Limanı veya Korunmuş Liman ve Güneş Limanı. Bunlardan en önemlisi güneydekidir. Kentin ortasında 20-24 metre genişliğinde muhteşem bir cadde vardır. Bu caddenin güney ucunda Hadrian Kapısı bulunur. Caddenin iki yanında gezinti yolları ve dükkanlar vardır. Bunların da yakınında Hamamlar, Agora ve Tiyatro gibi kamu yapıları bulunur. Bu yapıların tarihinin İ.Ö. I. ve II. yüzyıla kadar uzandığı ileri sürülmektedir. Kent merkezi ile 70 m. yükseklikteki plato üzerine kurulmuş olan yerleşim yeri arasında su kanalları vardır.

OLYMPOS VE ÇIRALI
Antalya’nın batısında Kemer ile Adrasan arasındadır. Antalya-Kumluca yolunda Phaselis’i geçtikten sonra Çıralı ve Olympos’a giden yolları gösteren iki işaret görülür. Her iki yolla da Olympos’a ulaşılır. Çıralı, Olympos antik kentinin yanındaki köyün adıdır. Olympos İ.Ö. II.yüzyılda kurulmuş bir liman kentidir. İ.S. XV.yüzyıla kadar varlığını korumuştur. Ünlü Bellerophontes efsanesi burada geçmiştir. Antik kent eşsiz güzellikteki bir vadinin iki yakasındadır. Vadi ve kentin denize ulaştığı yerde kumsal çok güzel bir plaj oluşturur. Olympos’dan yaya olarak bir saatte ulaşılabilen Çıralı ilginç bir doğa harikasıdır. Yerli halkın “Yanar” dedikleri bu dağda, doğal gaz sızıntısının oluşturduğu ve binlerce yıldır hiç sönmeden yanan alevler yükselir gökyüzüne. Buraya ilk kez gelenlerin Çıralı Köyü’nden bir rehberle birlikte Yanar’a gitmelerini öneririz.

anahtar kelimeler: kemer Tatil Yerleri,kemer otelleri,kemer ucuz otelleri,kemer ucuz pansiyonları,kemer pansiyonları,kemer restaurantları,kemer gezilecek yerleri,kemer tarihi,kemer resimleri,kemer araba kiralama,kemer ucuz tatil,kemer hotelleri,kemer ucuz hotelleri,kemer ulaşım,kemer kalacak yerler,kemer haritası,kemer ilçeleri

Kumluca

Kumluca: Alakır Çayı ile Gavur deresinin dağlardan sürükleyip getirdiği alüvyonlu bir ovada yeralan Kumluca Finike ve Elmalı İlçeleri ile çevrelenmiştir. Kumluca sahil boyunca plajlar, konaklama tesisleri ve koylara sahiptir. Kumluca’nın 27 km. kuzeyinde yeralan Altınkaya yaylası, Alabalık üretme çiftliği, Sedir Ormanları ve bol suları olan güzel bir yayladır. Korydalla ve Olympos Antik kentleri Kumluca ilçesi sınırlarında yer almaktadır.
Kumluca’nın ilk yerleşimi ilçenin merkezinin 5 km kadar doğusunda, tepelerin eteklerinde san kavak adıyla 1830 yıllarında kurulmuştur. Elmalı’dan ayrılan Finike ile Antalya’ya bağlı Iğdırmağardıç Bucağı Kumluca ve Kemer diye ikiye ayrılarak, Kemer Antalya’ya, Kumluca’da Finike’ye bağlanmıştır. Bu sırada Sarıkavak, Iğdırmağardıç Bucağının bir köyüdür. Bu günkü Kuzca Köyü ise o zaman ayrı bir bucak idi. 1924 yılında Kuzca Bucağının merkezi Gödene’ye (Altınyaka) alınmış ve zamanla göçebe halkın yerleşerek kalabalık bir merkez haline getirdiği bugünkü ilçe merkezinin bulunduğu yerde kumluca bucağı kurulmuştur. Kumluca bucağı sonraları daha da büyümüş, 1958′de Finike’den ayrılarak ilçe olmuştur.

anahtar kelimeler: kumluca Tatil Yerleri,kumluca otelleri,kumluca ucuz otelleri,kumluca ucuz pansiyonları,kumluca pansiyonları,kumluca restaurantları,kumluca gezilecek yerleri,kumluca tarihi,kumluca resimleri,kumluca araba kiralama,kumluca ucuz tatil,kumluca hotelleri,kumluca ucuz hotelleri,kumluca ulaşım,kumluca kalacak yerler,kumluca haritası,kumluca ilçeleri

Manavgat

Manavgat’ın kuruluş tarihi kesin olarak bilinmemekle birlikte, yerleşim merkezi oluşunun M.Ö. 150 - 200 yılları arasında olduğu sanılmaktadır. 400 - 500 yılları arasında konaklama ve göçme şeklinde geçici yerleşmelere sahip olduğu söylenmektedir. M.Ö.’sinden yakın zamana kadar, şimdiki ilçe yakınlarında kayıklar ve gemilerin çay üzerinde bulunan iki yaka arasında yük ve insan taşımacılığı yapıldığı, belgelerden anlaşılmaktadır. Evliya Çelebi, şimdiki Gündoğdu Köyü yakınlarında Sarısu civarında kaplan avlandığını ve bu çevrede yörük denilen halkın oturduğunu anlatır. Manavgat o zamanlar bir yerleşim merkezi değildi. Kuzeyde Toroslar, güneyde Akdeniz, doğuda Manavgat Çayı ile çevrelenen geniş alana verilen ad idi. Malazgirt savaşından sonra bu yöreye Horasan’dan gelen yörükler ve Yörük Beyleri yerleşmiştir. Manavgat çayının batı yakası Turgay beylerinin, doğu yakası Senir beylerinin tımar, zeamet ve başları olarak Cumhuriyet dönemine kadar devam etmiştir. Daha sonra bu iki yaka birleştirilerek 1913 yılında Manavgat adı ile ilçe olmuştur.

anahtar kelimeler: Manavgat Tatil Yerleri,Manavgat otelleri,Manavgat ucuz otelleri,Manavgat ucuz pansiyonları,Manavgat pansiyonları,Manavgat restaurantları,Manavgat gezilecek yerleri,Manavgat tarihi,Manavgat resimleri,Manavgat araba kiralama,Manavgat ucuz tatil,Manavgat hotelleri,Manavgat ucuz hotelleri,Manavgat ulaşım,Manavgat kalacak yerler,Manavgat haritası,Manavgat ilçeleri

Manavgat Tarihi

HER ÇAĞDA MANAVGAT

Yapılan araştırmalar, bölgemizde paleolitik çağdan zamanımıza kadar süren bir uygarlığın varlığını göstermektedir.Karataş-Semahüyük kazılarında “Bronz Çağı” na ait yeni bilgiler elde edilmiştir.
1946 yılına kadar bilimsel nitelikli kazı ve araştırmalar yapılmadığından, objektif bilgiler yetersiz, mevcutlar da efsanevi ihtimallerden öteye geçememiştir. Side -Bucakşeyhler köyü kuzeyindeki “SELEVKİA” da , 1946 yılında yapılan ilk ciddi ve bilimsel araştırmalar, teknik ve ekonomik sebeplerden dolayı yeterli olamamıştır.
Bugünkü Manavgat, kuzeyde Toroslar , güneyde Akdeniz, doğuda Alaraçayı, batıda Köprüçayı ile çevrili olan Antik Pamphilia’nın (Pamfilya) doğu kısımlarıdır. Pamphilia’nın kelime anlamı çok dil konuşulan, çok kabilelerden oluşmuş, ülke;kabileler ülkesi demektir.Kökü Yunanca olup, Pamp:Çok, hilia:Irk, cins anlamında, yani “Çok ırklı - soylu yer ” anlamına gelir.Bizanslı ETİYEN , Pamphilia (Pamfilya) adının Lonya lı Raphyos MANTO’nun kızı Pamphilia’ya (Pamfilya) atfen sonradan konduğunu yazar.
Bölgemizin tarihi (Antalya) , M.Ö. 14. ve 15. Y.Y. da Greek efsanelerine göre değerlendirilir. Bu y.y. da Miken Kolonileri’nin Pamfilya sahillerine indiği söylenirse de, bu olay henüz kesinlik kazanmamıştır. İlk yerleşim hareketleri M.Ö. 7. ve 8. Y.Y. da Akdeniz kıyılarında başlamıştır. Greek Kolonilerinin ilk kenti Pihaselistir. (M.Ö. 690) Bu şehrin kuruluşunu Side takip etmiştir.Antalya Karain mağarasındaki yaşam M.Ö. 50.000yıl öncesinde var olduğuna göre, Karain ve civarında yaşayan Paleolitik çağı insanı, iki veya üç günlük uzaklıkta olan bu bölgelerde de mutlaka yaşamışlardır. Müzelerimizdeki kaynaklar, yapıt ve tarihi kalıntılar, kesin tespitler için bize daha çok yardımcı olmaktadır.Torosların güneyinde, kuzeyindeki Isparta ve Burdur illeri sınırları içindeki gibi Neolitik, Kalkolitik ve Tunç çağları kalıntılarını içeren Prehistorik höyükler yok ama, daha önceki Paleolitik çağa ait bir çok kalıntılar vardır.

Antik Dönemde MANAVGAT

Antik dönemlerde Pamfilya’ doğu kısmı, Manavgat bölgesi hakkında en eski kaynak Hititlerin çivi yazılı tabletlerinde görülmektedir. Hitit kaynaklarına göre Akhiyavalar’ın bu bölgede yaşadıkları (M.Ö. 1600-1200) ve Luvicce adlı bir dilin konuşulduğu belirtilmektedir. Hatta Hitit Kralı II. Murşilin anallerinde ( Kralın yaptıklarını anlatan yıllıklar) “II. Murşilin M.Ö. 1400 yıllarında Kilikya’ ya girdiği 6000 kişiyi öldürerek Pamfilya şehir devletlerini alarak geri döndüğü “yazılıdır.M.Ö. 14. ve 13. y.y. başlarında Yunanistan’ın Arkadia kavimler göçüyle gelen Akhalar tarafından istila edilmeye başladığı ve Akhaların getirdiği Arkadia - Greek lehçesiyle burada yaşayan yerli unsurların (dilin) Hititçe -Luvice’nin kaynaştığı, Side’ de ele geçen ve bugün Side Müzesinde sergilene yazılı kaynaklar nedeniyle Araştırmacı-Arkeologların SİDECE adını koyduğu bir dilin ortaya çıktığı görülmektedir.Antik Pamfilya bölgesi M.Ö. 8. ve 7. y.y. da ikinci kez Batı Anadolulu Aiol ve İyon kafileleri tarafından kolonizasyon hareketlerin e maruz kalmıştır.Bu hareketler sırasında Ege’deki Kymeliler (İzmir Aliağa yakınında bir İyon kenti)Antik Side şehrini bir Koloni şehri olarak kurmuşlardır.Turuva Savaşı sırasındaki bu kavimlerin göçü ve kolonizasyon hareketleri sonunda yeni gelenler ile yerli halk, yavaş yavaş karışıp kaynaşmış ve Hellenleşen şehir devletleri (Yunanca “POLİS” ) ortaya çıkmıştır. Bugünkü Manavgat ilçe sınırları içindeki antik şehirlerin bir çoğu bu dönemde kurulmuştur.Heredot’a göre:Akdeniz sahillerine yerleşim daha eskilere M.Ö 2000′in başına kadar (M.Ö. 1800 yılları ) götürülür. Turuva Savaşında orduları dağılan Amhilophos Colehos ve Mophos’un Antalya Bölgesine yerleştikleri anlatılır.Bu komutanlar çevresindekilerle birlikte, bu bölgeye gelip yerleşmeden önce, Turuva Savaşlarına bu bölgeden yardım eden soyların da var olduğunu yazar.
Yine Heredot’a göre, Lydia Kralı Cresus (Krezüs)’un M.Ö. 334 yılında buraları fethiyle de Makedonyalıların egemenliği altına girmiştir.Böylece 210 yıl süren Pers hakimiyeti son bulur.
M.Ö 223 yılında B.İskender ölünce generalleri imparatorluğu bölüştü Pamfilya, Likya ve Yukarı Firikya Antionos (Antigone )’a verildi. Ancak hissesine razı gelmeyince B.İskender’in imtiyazlı generali Petigos ile yaptığı savaşta yenilerek Yunanistan’a kaçtı ve bu generaller arasındaki savaş uzun süre devam etti. Sonunda, M.Ö. 307 de Antinos, Pamfilya’yı elinde tutan Omedis’i de yenerek yöreyi ele geçirdi.”KÜÇÜK ASYA KRALI” unvanını aldı. Suriye’yi fethetti ama durmayan generaller savaşında sonunda M.Ö. 301 yılında 84 yaşında öldü.
Pamfilya M.Ö. 302-218 yıllarında Ptolemeioslar’ın, M.Ö. 215-189 yıllarında Selevkios Kral Autiochos’un, ünlü Kartacalı komutan Hannibal’ın komutasındaki donanmasını Roma senatosuna bağlı Rodos donanmasına, Side açıklarında yapılan deniz savaşında yenilmesiyle, (M.Ö. 190 ) Roma’ya , M.Ö. 188 yılında da Roma Senatosu tarafından Pamfilya Bergama Krallığı’na verilmiştir.
Ancak Helenistik Krallıklar boyunca sürekli özelliğini koruyan ve gittikçe hellenleşen gelişimini sürdüren Pamfilya şehirleri ve özellikle bunlardan Side şehri Bergama krallığı ile çıkan sınır anlaşmazlığı yüzünden, 0M.Ö. 188-102 yılları arasında bağımsız kalarak Hellenistik dönemin en parlak çağını yaşamıştır.Romanın kirli işlerine karışmamıştır.Bu nedenle Bergama Kralı Attolos II. Bölgenin en önemli ve liman şehri Side’yi alamayınca kendi adını alan ATTALİA (Antalya ) ‘yı Liman kenti olara kurmak zorunda kalmıştır.İşte bunun için Side’ye “Eski Antalya “, Antalya’dan daha önce kurulmuş olduğundan denmektedir.

Hellenistik Krallıklar zamanında sık sık el değiştiren Pamfilya’da büyük bir otorite boşluğunun olması, Roma’ya uzak oluşu , Özellikle doğuda Kilikya bölgesi ve dağlık bölgelerde saklanabildiklerinden bölgede korsanlğın ortaya çıkıp çoğalmasına güçlenmesine neden olmuştur.Pontus Kralı Mitridates VI’nın Romalılara karşı korsanlığı desteklemesiyle durum daha da kötüleşmiş hatta Alanya’da (Cerecetyne) Korekesion Diodotos Tttryphon adlı bir zorba korsan, başkanlığında para basıp kaleler inşa edecek düzeyde ileri giderek helenistik şehirleri tehdit ederek zayıflamalarına neden olmuştur. Hatta bu zorba korsan, Suriye Krallarına kafa tutarak, Selevkos Kırallarına kafa tutarak, Selevkos Krallarını devirecek ve yerine istediğini geçirecek güce bile sahip olmuştur.Bu tehdit M.Ö. 78 yılında Romalı Konsül Pub lius Servillius’un Pamfilya ve Kilikya’yı Roma’ya bağlaması ve kumandan Pompeais’un bölgeyi korsanlardan tem,izlemesine kadar sürmüştür.Bazı tarihçiler “…Pompeais’un 24 generalin komutasında 120 bin asker, 500 parça gemiyle Akdeniz’e açıldığını, Pamfilya’yı tüm korsanların gemilerini yakarak Akdeniz’i onlardan temizlediğini, Trayphon’un yaptırdığı kaleleri yakıp yıkarak sağ kalanlarının da Torosların tepelerine kaçtıklarını ….”" yazar.

Pompeyüs kısa zamanda Anadolu ve Akdeniz’de sağlam bir egemenlik kurarak bir çok küçük devlet ve bölgedeki Prenslikleri Roma’ya bağlayıp, bölgeyi Roma eyaleti haline getirmişse de, Pamfilya’da korsanlığın kökünü kazıyamadı. Bunların kökünü Sezar temizler.Roma senotosunca idama mahkum edilince Pafilya kıyılarına kaçan Sezar, önce korsanların eline düşer onların elinden kurtulup Milet’e kaçar. Milet’te eline geçirdiği gemiler ve Miletlilerin yerlerini iyi bildiği korsanları yakalayarak, Bergama’ya getirip hepsini asar. Bunlarla yıldızı parlayan Sezar büyük bir ordu ile Anadolu seferine çıkar. Pamfilya ve Kilikya’da Roma hakimiyetini kurduktan sonra ‘da Roma’ya o meşhur mektubu yazar. “GELDİM, GÖRDÜM, YENDİM” . bu arada Mısıra kaçan Pompeyüs’ü takip eden Sezar, Mısır üzerine yürüyerek Mısır’a gider. Pompeyüs’ü öldürür. Orada Gördüğü Kleopatra’ya aşık olur .Adeta Sezar’ı büyüler . Kleopatra’nın etkisinde kalan Sezar Mısır’ı , Kleopatra’ya vererek Roma’ya döner. Sezar’dan sonra Anadolu’nun yönetimi Markus Antonius’a verilir. Tabi Pamfilya’da…..

Anadolu’daki sık sık değişen bu egemenlik savaşlarında, bilhassa Pamfilya (Manavgat), dağlık olduğundan, Alanya ve çevresiyle birlikte hep bu olayların içinde kalmış ve küçümsenemeyecek üne de kavuşmuştur.
Özellikle Köprüçay ve Manavgat Çayından yararlanarak dağlık bölgelerin kerestelerini ta Mısır’a kadar satarak kereste ve zeytin yağı ticaret yapılmıştır.
Marcus Antonius buraların hakimi olup Kleopatra’yı tanıyınca Korekesyon’u (Alanya) çevresiyle birlikte Kleopatra’ya armağan eder.Bunların zenginlikleri, özellikle keresteleri Mısır’a akar
Burada bölgenin, çok önemli diğer kenti Side için, Strabon ne diyor? Strabon’a göre Side; M.Ö. 7. yüzyılın ikinci yarısında, bir İonia kentinden gelen Helenli kolonistlerce kurulmuştur. Kentin adı Helence olmayıp, Anadolu lehçesinde “NAR” anlamına gelir. Nar meyve olarak M.Ö. 500 yıllarından itibaren, şehir sikkelerinde, bereket ve bolluğu sembolize etmektedir.Side’nin gelişmesinde kolonistlerin büyük payı vardır. Ve çok zengin bir liman kenti haline gelir. Kent yalnız geniş bir bölgeyi kapsayan zenginliği ile değil, köle ticareti ile de tanınır. Özellikle şehirde, özel bir podyumda teşhir edilerek gösterilen kadın kölelerin güzelliğinin ünü çevredeki tüm ülkelere yayılmıştır. Roma’nın kirli işlerine hiçbir zaman bulaşmayan Side’liler, M.Ö. 2. ve 1. yüzyıllarda barış içinde yaşadılar.Side’nin en görkemli dönemi M.Ö. 2. yüzyılın ilk yarısıdır.En önemli, en süslü yapıları bu dönemde yapılmıştır. Roma imparatorluğu döneminde; Ö.Ö. 27 den M.S. 192 yılına kadar süren imparatorluk devrinde Anadolu Roma egemenliğinde kalmış.Oktaviyanus imparatorluğu eyaletlere ayırdıktan sonra Pamfilya ve Akdeniz sahillerindeki Krallıklar olduğu gibi Roma ‘nın eyaletleri haline gelmiştir.M.S. 3. yüzyıldan sonra devlet idaresinin zayıflamasıyla kuzeyde dağlık bölgelerdeki kavimlerden DOSTLAR yada İSKİTLER M.S. 266-270 yıllarında bölgeye inerek Side’yi kuşatmışlardır.Daha sonraki M.S. 361-363 yıllarında da İSAURALILAR yine Side ve bölgesini kuşatıp yağma ve talan ederek 2. çöküş dönemini yaşatmışlardır.

BİZANS HAKİMİYETİ

M.S. 4. yüzyıl boyunca gittikçe Hıristiyanlaşan bölge M.S. 395 yılında Roma imparatorluğunun doğu ve batı olarak ikiye ayrılmasıyla Doğu Roma Bizans egemenliği altında kalmıştır. Denizcilik ve ticaretin önem kaybetmesine karşın M.S.4-6 yüzyıllarda , Bizanslılar döneminde tarım ve ziraatla yapılan ilerlemelerle tekrar canlanan bölge şehirlerinden Side , imparatorluğunun (dini anlamda) doğu Pamfilya Metropolitanlığının başkenti olarak eski sınırlarını da aşan ünlü bir şehir haline dönüşerek 3. parlak dönemini yaşamıştır.Bizanslılar da Roma hakimiyeti sırasında , bölgede yapılan koruyucu kale ve garnizon binalarını kullanarak aynı sistemi devam ettirmişlerdir.Önceleri ;Körüçay Havzası , Manavgat çayı Havzası ,daha sonra Zincirli kale ile Akseki - İbradı güzergahlarındaki küçük küçük yerleşimler bunu ispatlıyor.
M.S. 7 yy’lardan başlayan ve ardı arkası kesilmeyen arap korsanların akınlarına uğrayan , bölgedeki hırıstiyan şehirlerinin gittikçe önemi azalmaya başlamış, araplar tarafından sürekli yağma ve talan edilen bölgeyi korumak için Bizans imparatorluğunun kurduğu özel donanma bile bölgeyi koruyamamış , yavaş yavaş islamlaşan bölgede Side-Manavgat - Hisar vb.gibi bazı stratejik yerler ve kentlerde ufak keşişlikler halinde yaşamlarını sürdürmeye çalışan Bizanslıları; ayrıca Rodos , Venedik ,Ceneviz korsanlarının talanları ve Kıbrıs Krallarının saldırıları ile haçlı seferleri sırasındaki yağmalar , bölgenin ekonomik gücünü olduğu kadar kentlerini de yıpratmıştır. Dönemin Arap coğrafyacısı İdrisi’nin (1150)’yanık Antalya ‘ olarak belirttiği bölge, Side gibi kentlere dönüşmüş, 12. y.y. da da tamamen terk edilmiştir.

SELÇUKLULAR VE OSMANLILAR DÖNEMİNDE MANAVGAT

12. ve 13. yy. da Selçuklu Türklerinin yoğun bir yerleşimine sahne olan Manavgat’ı Teke yöresiyle değerlendirirsek;13. yy sonunda Anadolu da Türk Beylikleri , yani Beylikler dönemi başlayınca, Antalya ve Isparta bölgeleri Hamitoğulları’nı eline geçmiştir.ancak Hamitoğulları bir ara Selçuklulardan sonra İlhanlılar’ın hükmü altına girdiler ise de, Hamitoğulları olarak hüküm sürdüler , 1300 yıllarında da Isparta ve Antalya (Tekeoğulları) olarak ikiye ayrıldılar. Merkezleri de Antalya, zaman zaman da Korkuteli olmuştur.(1331-1423 ). İşte bu yüzden Korkuteli civarına Teke yöresi denir.Antalya’daki Tekelioğlu ailesi de ta o hanedandan yani Hamitoğullarının bir kolundandır. Diğer yönden ele alırsak :
Manavgat Hisar mahallesinde ziyaretgahtaki (Mezarlık’taki) sandukada 1272 tarihi ve sandukalardaki şekil ve yazılar Isparta, Atabey, Ertokuç Medresesi yanındaki bir sanduka ile tıpa tıp aynıdır.Yani Selçuklu Türklerinin Manavgat’a Hamitoğullarının batıdan gelişinden daha önce kuzeyden geldiklerinin ispatıdır. Köprüçayı yöresinde Olukköprü’nün güney taraflarında (Karabük köyünde o günlerden kalma bir camii vardır. Önceleri bu açık hava camisi ibadete açıktır.) 1148 de Bizanslıları yenen Selçuklu Türkleri bu bölgeyi alarak Alanya’yı zaptetmişlerdir. (1223) Hatta Büyük Selçuklu sultanı Alaaddin Keykubat (1220-1237) bölgeyi Bizanslılar’dan temizleyerek , yenik valinin kızıyla evlenmiş, Şehrin adını da Alaiye olarak değiştirmiştir. Yani kendi adını vermiştir.Alara kalesini de Alaaddin Keykubat’ın yaptırdığı söylenir. Alaiye’yi kendisine kışlık merkez yapar.
Ancak esas Türk egemenliği , Hamit ve Tekeoğullarının bu bölgelere dağılıp yerleşmelerinden sonra başlamıştır.Bu dönemden başlayarak Manavgat’ın tarihi , Alanya tarihiyle birlikte değerlendirilmektedir.Bunun nedeni,bu bölgede büyük şehirleri olmayan Türklerin,yerleşik bir hayata geçemeyerek hayvancılıkla uğraşan göçebe(yörük) olarak yaşamaları,ya da yerleşik hayata geçenlerin dahi köy köy beylere (Batı yakasında Tugay Beyleri,Doğu yakasında Senir Beyleri)tabii olarak,Selçuklulardan itibaren önemli bir merkez olan Alanya Sancak Beyliği’ne idari olarak bağlı olmasındandır.Bu dönemde Alanya’da basılan paraları Manavgatlılar kullanmışlardır.Hatta bunlar arasında Karamanoğulları(1293),İlhanlılar(1304-1306) ve Mısır kölemenleri(1323-1341)’nin de paraları bulunmaktadır.

Beylikler dönemi (14.yy.da..) Hamitoğulları ve Tekeoğullarının nüfusu altındaki Manavgat,1361 yılında Kıbrıs Kralı Pierre,yörede yerleşen Türklerin Mısır’a yardım etmesiönlemek amacıyla Antalya’yı zaptedince,Alanya ve Manavgat bu egemenliği kabul etmek zorunda kalmıştır.Ancak mücadeleden de vazgeçmeyen,Mısır’a yardımı sürdüren Tekeoğulları 1364 yılında Alanya ve Manavgat Beyleri’nin yardımını da alarak,Kıbrıs Krallığı yanlısı Antalya’ya saldırdı.Fakat Antalya’yı denizden kuşatan Alanya Donanması yakıldı.Gizli gizli Mısır’a yardımı sürdüren Manavgat,Alanya ve Karamanoğulları Kıbrıs Kralı Pierre’nin planını bozmuşlarsa da,1365 yılına kadar Manavgat ve Alanya Kıbrıs yönetimi altında kalmıştır.
15.yy.ilk yarısında bölgeyi elinde bulunduran Karamanoğulları Beyliğinden,Karaman Bey,Osmanlıların buraları almak için sefere hazırlandıklarını öğrenince,Alanya ve Manavgat’ı alelacede Mısır’a 500 dinara satmıştır.Tabii Kıbrıs’ta (1425) Mısır Krallığı’na bağlanmıştır.Ama Mısır Kralı II.Murat’ın kuvvet topladığını,yakında sıranın kendine geleceğini biliyordu.
1462 yılında Fatih Sultan Mehmet’in Karamanoğulları Beyliği’nin ortadan kaldırılmasıyla Manavgat,Alanya ile birlikte Osmanlı Egemenliği altına girmiştir.1530 yıllarına ait Osmanlı arşivlerinde Manavgat’ın,Alanya yörük toplumları ve Tımarları içinde,Nahiye olarak kaydı vardır.Manavgat Çayı’nda gemileri olanlar da diğerlerinin dışında gemi vergisi olarak götürü vergisinden söz edilmektedir.Osmanlı İdari Teşkilatında Manavgat yine Beylere tabi olarak II.Murat zamanı(1584)kayıtların Teke iline bağlı Alanya’yla birlikte 1603-1604 yılları arasında tımarlı bir nahiye olarak gözükür.

Sultan Abdülmecit zamanında (1859)yapılan yeni idari düzenleme ile Manavgat, yine Alanya sancağına bağlı olarak Konya eyaletine bağlanır.1868 yılında sancakların Antalya’ya verilmesiyle Alanya ve Manavgat’ın itirazlarına rağmen,1871′de bir kaza olarak Alanya ile birlikte Alanya kazasının nahiyesi olarak Antalya’ya (Teke Sancağına)bağlanır.Buna çok kızan Alanyalılar;6 köy ve mahalle muhtarları ve imamları ile birlikte 71 Alanyalı tarafından mühürlenmiş,bir tutanak hazırlamışlar.Bu tutanak Alanya’lıların Antalya’ya karşı duydukları kırgınlığın tam bir ifadesidir.Nitekim tüm bunların üzerine 1896 yılında Alanya kaza olarak yine Konya vilayetine bağlanınca Manavgat’ta Konya’ya bağlanmış oldu.
Böylece Manavgat Irmağı’nın batısı Tugay Beylerinin,doğusu Senir Beylerinin Tımar,zeamet ve hasları olarak Cumhuriyet’in ilanına kadar devam etmiş,daha sonraları buralar bu beylerin üzerine tapu edilmiştir. Görüldüğü gibi Manavgat ve civarı güç kime geçtiyse olaralara tabi olmak zorunda kaldığından bir batı,bir doğu derken sonunda Türklerin egemenliği altına girmiş ve Türk şehri olarak yaşamını sürdürmektedir.

CUMHURİYET DÖNEMİNDE MANAVGAT

Bugünkü Manavgat’ın kuruluş tarihi hakkında kesin bir kayda rastlanmamakla birlikte köklü bir yerleşim merkezi oluşu 150-200 önce rastlamaktadır. Yakın tarihe kadar , şimdiki ilçe merkezinin bulduğu Manavgat Çayı’nın civarında iki yakalı (kayık ve gemilerin çay üzerinde, iki yaka arasında , yük ve insan nakli yapıldığı) bir yer olarak belgelerde görülmektedir. Cumhuriyet ilanıyla , 1923 yılında vilayet yapılan Antalya ile birlikte Manavgat’ta Beşkonak ve Taşağıl Nahiyeleri ile kaza yapılmış (1924) ve Antalya ‘ya bağlanmıştır.O zamanlar elverişsiz doğal ortam (çay taşmaları, sıtma sıtma hastalığının bir doğal afet olması) nedeniyle büyüyüp gelişemeyen Manavgat için o günkü Manavgat için Orhan Tunçdemir’in tasfiri o günkü Manavgat’ı ne güzel anlatıyor: Cumhuriyetin ilk Kaymakamları Lütfi Bey ve Avni Refik’tir. Cumhuriyetin ilk yıllarında İttihat ve Terakki zamanında temeli atılan şimdiki “Çağlayan İlkokul ve Tugayoğullarından Hafize Hatun camii ve caminin yanında Hoca Mustafa Medresesi ” en önemli yapı olarak gözükmektedir. Bunlardan başka, 1920-1930 yıllarında, 3 ağaya ait konut, bir iki tahta kagir bina ve yörüklerin kışladıkları bir sürü saz damlar bulunmaktaydı. Taşıt olarak 3 ağaya ait iki tekerlekli binek arabası vardı.o zamanlar ırmak üzerinde köprü olmadığından kayıla ve küçük mavnalarla insan ve yük nakli yapılırdı. Bütün manavgat’ın lağımları ırmağa akardı. Çok miktarda hayvan besleyen yörüklerin saz damlarının etrafı gübre tepecikleri ile doluydu.Bu yüzden bataklıklarda ürey4en sivrisinek , gübreliklerde üreyen kara sineklerden yaşanmaz, pis ve bakımsız bir belde idi. 50 yıl önce Manavgat… Durumun en acı tarafı , lağım ve gübreliklerinin pis suyunun aktığı Manavgat Çayından halk, içme suyunu alırdı. Hatta bu hal zamanla belediye ve hükümet yetkililerinin dikkatini çektiğinden ırmağa akıntısı olan tüm lağımlar foseptik şekline dönüştürüldü.Irmağın kirletilmesi yasaklandı.Çünkü ırmak suyunu içmekten halkı men etmenin imkanı yoktu.Çevrede başka kaynak suyu bulunmuyor, kuyu açmak zahmet ve masrafından ırmaktan su almak, halk için daha pratikti. Belediye su şebekesi kuruncaya kadar bu hal devam etmiştir.

… Irmak kenarındaki lokantalarda yemek yiyen müşteriye garson , gözü önünde sürahiyi çaydan doldurup masaya kordu… 1940 yılında 1162 olan nüfus ancak tarım ve eğitim gelişmesi hükümet ve belediyenin doğal şartlarla mücadelesi sayesinde 1960 ‘lı yıllarda itibaren gelişmeye başlamıştı. Son zamanlarda ki turizm ile birlikte Türkiye’nin her tarafından , hatta yabancı ülkelerden bile insanların gelip yerleştiği bir kent olmuştur. İnsan ihtiyaçları kurumlaşmış devlet kendisini hissettirmiş ve yerel yönetim kentin eksiklerini gidermeye başlamıştır. Bu dönemde ırmak üzerine, Alman Grup Firması tarafından 1931 yılında demir köprü yapımına başlanmış ve köprünün yapımı 1938 yılında tamamlanmıştır. Halkın ekonomik ve kültürel seviyesi artıkça daha modern bir kent olmaya başlayan Manavgat 1990′lı yıllarla birlikte il olmayı hak eden çağdaş bir kent görünümüne kavuşmuştur.

anahtar kelimeler: Manavgat Tatil Yerleri,Manavgat otelleri,Manavgat ucuz otelleri,Manavgat ucuz pansiyonları,Manavgat pansiyonları,Manavgat restaurantları,Manavgat gezilecek yerleri,Manavgat tarihi,Manavgat resimleri,Manavgat araba kiralama,Manavgat ucuz tatil,Manavgat hotelleri,Manavgat ucuz hotelleri,Manavgat ulaşım,Manavgat kalacak yerler,Manavgat haritası,Manavgat ilçeleri

Manavgat Önemli ve Tarihi Yerleri

SİDE
Antalya - Manavgat karayolunda, Manavgat’a 2 km. kala güneye dönülerek Side’ye ulaşılır. Side’nin kuruluş tarihi kesin olarak bilinmemektedir. Side adı Anadolu dilinde “Nar” anlamına gelmektedir. Bu özellik ve bölgede bulunan bazı yazıtlardan elde edilen bilgiler, Side tarihinin Hitit’lere kadar uzandığını göstermektedir. Kent bir yarımada üzerine kurulmuştur. Kara ve deniz surları ile korunan Side, Helen ve Roma devirlerini yaşamıştır. Surları ve giriş kapısı dikkati en önce çeken yapılarıdır. Toros Dağları’nın eteklerinden ve çevreden kente su getiren çok sayıda suyolu kalıntısı görülür. Eski bir hamam restore edilerek müze haline getirilmiştir. Bu müzede Side’de bulunan eserler sergilenmektedir.

Side’nin en önemli yapısı 15.000 izleyici alabilen tiyatrosudur. Roma eseri olan tiyatronun bölgedeki diğer antik tiyatrolardan farkı, oturma yerlerinin eğimli bir arazi üzerine kurulmamış olmasıdır. Tiyatro iki katlı ve 20 m. yükseklikte kemerli bir yapı üzerine oturtulmuştur. Orkestra ve sahne kısımları yıkıntı halindedir. Tiyatronun altında yağmur sularının aktığı kanallar vardır. Sütunlu Yol, Zafer Takı, Liman, Hamamlar, Tapınaklar, Çeşmeler, Su Sarnıçları, Su Yolları ve Agora gibi yapılarıyla gezilip görülmeye değer bir yerdir Side.

SELGE
Selge’ye ulaşmak için Antalya - Alanya karayolunda Manavgat ve Aspendos’u geçtikten sonra “Selge” işaret levhasından kuzeye dönülür. Buradan Selge 55 km.’dir. Yolun Köprülü Kanyon’a kadar olan kısmı ulaşıma elverişlidir. Antik Köprü’den sonraki 12 km. yol ise saadece arazi araçları ile gidilebilir. Selge’ye giden yol doğa güzelliği yönünden çok zengin olan Köprülü Kanyon içinden geçer. Denizden 950 m. yükseklikte kurulmuş olan Selge, antik bir Pisidya Dağ Kentidir. En iyi korunmuş yapısı tiyatrosudur. Ayrıca Kent Surları, Kuleleri, Su Sarnıçları, Stadyumu ve Nekropolu görülmeye değer diğer yapılardır.

anahtar kelimeler: Manavgat Tatil Yerleri,Manavgat otelleri,Manavgat ucuz otelleri,Manavgat ucuz pansiyonları,Manavgat pansiyonları,Manavgat restaurantları,Manavgat gezilecek yerleri,Manavgat tarihi,Manavgat resimleri,Manavgat araba kiralama,Manavgat ucuz tatil,Manavgat hotelleri,Manavgat ucuz hotelleri,Manavgat ulaşım,Manavgat kalacak yerler,Manavgat haritası,Manavgat ilçeleri

Olimpos

Antik Likya’nın en önemli liman kentlerinden olan Olympos, tarih boyunca mitolojiye konu olmuştur. Konumunun elverişliliği nedeniyle korsanların barınağı olan Olympos, bugün sahip olduğu tarihsel değerleri, 3200 metrelik muhteşem sahili, endemik bitkileri, Caretta caretta’ları Khimaira’sı, tüm sportif etkinliklere olanak veren muhteşem doğası ve pansiyon olarak kullanılan meşhur ağaç evleri ile tüm dünyaca bilinmektedir.

Akdeniz iklimine sahip Olympos’ta kışları yağışlı ve nemli, yazlar kurak ve sıcaktır. Nisan başından eylül sonuna kadar denize girmek mümkündür.

Tarihçilere göre, M.Ö. 80 yılında Zenniketes isimli Kilikyalı bir korsan tarafından ele geçirilen kent, 78 yılında Romalılar tarafından alınmıştır.
Haçlı seferleri sırasında Venedik, Ceneviz ve Rodos şövalyelerinin istilasına uğrayan Olympos, 15. yy’da Fatih Sultan Mehmet döneminde Osmanlı İmparatorluğuna katılmıştır. Orta Çağdan sonra Yakın zamana kadar Türk yerleşimin olmadığı kent sadece göçerler tarafından kışlak olarak kullanılmış.

Tamamı arkeolojik ve doğal sit alanı olarak koruma altında olan Olympos, denize açılan ve ortasından Akçay deresinin aktığı bir vadi içine kurulu. Su kanalları, surlar, lahit mezarlar gibi kente ait pek çok kalıntı görülebilir. Antik çağlarda nehir kenarlarına yapılan duvarlarla kanal haline getirilen nehirden gemiler de geçebilmekteydi. Ören yeri girişinden antik kentin kalıntıları arasında yaklaşık 1,5 km yürüyerek Olympos sahiline ulaşılır.

anahtar kelimeler: olimpos Tatil Yerleri,olimpos otelleri,olimpos ucuz otelleri,olimpos ucuz pansiyonları,olimpos pansiyonları,olimpos restaurantları,olimpos gezilecek yerleri,olimpos tarihi,olimpos resimleri,olimpos araba kiralama,olimpos ucuz tatil,olimpos hotelleri,olimpos ucuz hotelleri,olimpos ulaşım,olimpos kalacak yerler,olimpos haritası,olimpos ilçeleri

Olympos’un Tarihi

“Olympos” kelimesinin eski yunancada “ulu dağ” anlamına geldiğine inanılmaktadır. Dünya üzerinde yirmiden fazla dağ ve tepe bu adı taşımaktadır ve bazılarının yakınlarındaki kasaba ve şehirler de bu adı almıştır. Bu tepelerin en ünlüsü, Yunanistan’ın kuzey doğusunda bulunan, eski Yunan tanrılarının evi sayılan, Thessalian tepesidir. Olympos Antik şehri adını, eskiden Olympos Dağı olarak bilinen Tahtalı dağından alır. Tahtalı Dağı şehrin 10 km kuzeyinde bulunmaktadır ve eteklerinde bugün Yanartaş adıyla bilinen, hiç sönmeyen ateşi barındırır.

Olympos, antik Likya medeniyetinin en önemli şehirlerinden biri olmuştur. Şehrin temelleri eski Helenistik dönemde, MÖ. 300 civarında inşa edilmiştir. Büyük İskender’in fetihlerine ilk başladığı yıllarda kış aylarını, Olympos’a komşu bir liman şehri olan Phaselis’te geçirdiği bilinmektedir.

Olympus’un tarihi kayıtlarda izine ilk defa MÖ. 78 yılında, Sicilya’daki Roma Valisi Servilius Vatia’nın zamanın en büyük korsanı Zenicetes’i deniz savaşında yendiği sene rastlanır. Gemilerini Porto Ceneviz ve Sazak’ın gizli limanlarında saklayarak civardaki tüm kıyı şeridini hakimiyeti altına alan Zenicetes, Olympos’u da kendisine kale yapmıştır. Şehir yeniden Roma hakimiyetine geçtikten sonra “ager publicus” (satışa çıkarılmış veya kiralık olarak verilecek Roma mülkü) olarak ilan edilmiştir.

Korsanların, Pers tanrısı Mitras için garip kurban törenleri ve gizli ayinler düzenledikleri söylenmektedir. Mitras, o yıllarda doğu ülkelerinin birçoğunda yaygın olarak inanılan Pers mitolojisinde saf ruh ve ışık tanrısıdır.

MS. 43 senesinde Likya, Roma İmparatorluğuna katılmıştır. Olympos şehrinin koruyucusu, Yunan Tanrısı Hephaistos için festivaller düzenlenmiştir. İmparator Hadrianus’un MS. 130 senesinde şehri ziyaret ettiği de kayıtlarda yer almaktadır.

Olympos, Roma İmparatorluğu Hristiyanlaşma süreci içerisindeyken bir piskoposa ev sahipliği yapmıştır. 3. yüzyıldan itibaren korsanların sürekli olarak şehre saldırmaları sonucu şehrin nüfusu yavaş yavaş azalmış ve şehir eski önemini kaybetmiştir.

11. ve 12. yüzyıllarda şehir Cenevizliler, Venedikliler ve Rodos Şovalyeleri tarafından yeniden inşa edilmiş ve haçlı seferleri sırasında ticaret limanı olarak kullanılmıştır. Olympos şehri, Osmanlı Donanmasının 15. yüzyılda doğu Akdenizi hakimiyeti altına aldığı sıralarda terkedilmiştir.

anahtar kelimeler: olimpos Tatil Yerleri,olimpos otelleri,olimpos ucuz otelleri,olimpos ucuz pansiyonları,olimpos pansiyonları,olimpos restaurantları,olimpos gezilecek yerleri,olimpos tarihi,olimpos resimleri,olimpos araba kiralama,olimpos ucuz tatil,olimpos hotelleri,olimpos ucuz hotelleri,olimpos ulaşım,olimpos kalacak yerler,olimpos haritası,olimpos ilçeleri

Jeep Safari

Beton yığınları arasında yılboyu yaşamaktan bıktıysanız, şehir yaşantısı sizin için artık çekilmez oluyorsa, tatilde yeni bir alışkanlık edinin. Yolunuz eğer Antalya Kemer civarına düşüyorsa, hiç düşünmeden jeep safariye katılın. Göreceksiniz, yakıcı sıcaklarda, bir gün boyunca buz gibi sularda yüzüp, el değmemiş doğanın tadını çıkarmak, size ne kadar keyif verecek.

Nasıl gidilir ?
İstanbul’dan yola çıkacaklar için rota belli. Önce Fatih Sultan Mehmet Köprüsü’nü geçmek. Ardından da paralı otoyolu kullanarak Adapazarı’na kadar gitmek. Daha sonra ise Bilecik yolunu kullanacaksınız. Yalnız burada yaklaşık 60 kilometre süren yol yapım çalışmaları nedeniyle işiniz biraz zor. Çok dikkatli olmalısınız. Yorgun olarak bu yola girerseniz çok zorlanırsınız.

Bilecik’i geçtikten sonra Kütahya, Afyon üzerinden, Burdur ve Antalya’ya ulaşıyorsunuz. Jeep safariye katılmak için Antalya, Kemer, Göynük, Beldibi, Tekirova gibi yörelerde istediğiniz yerlerde kalabilirsiniz. Safari düzenleyen şirketler burada kurdukları temsilcilikler kanalıyla, herkesi jeep safariye başladıkları Kemer yakınlarındaki benzin istasyonuna getiriyor. Buradan da safariye başlanıyor.

Antalya - Kemer arasındaki yol, özellikle hafta sonu günübirlik turistlerin yoğun akınına uğruyor. İki şeritli sahil yolunda ve tünel girişlerinde hatalı sollama yapmadan, normal konvoy hızında yolun keyfini çıkarıp, sabırlı araç kullanmanızı tavsiye ederiz.

JEEPLERİN ÖZELLİKLERİ

Parkur Jeep Safari şirketi, safaride, özel olarak imal edilen üstü açık, 15 adet Lada Niva 1700 model, 4×4 jeepleri kullanıyor. Jeeplerin teknik bakımlarından sorumlu olan Nedim Kaymak, jeeplerde özel yapım koruyucu takviyeli korkuluk bulunduğunu, tamponların da sağlamlaştırıldığını söylüyor. Helezonlu araç ağırlığı 1100 kilo. Diğerlerine göre devrilme ihtimali oldukça zayıf. Tur rehberi Ömer Belinci, jeeplerin safari için ideal araç olduğunu katılanlara anlatıyor.

Araçlar safari dönüşü her akşam kontrolden geçiriliyor. En sık görülen arızaları ise rotiller ve rot başlarında rastlanıyor.

Araçların benzin deposu 55 litre. Araçlarda şamrelli kar lastiği kullanıyor.

Tur 09.30′da başlıyor, 18.00′de sona eriyor.

Nerede kalınır ?
Beldibi, Göynük, Kemer, Tekirova, Çamyuva kıyıları Türkiye’nin en şık, modern otel ve tatil köylerinin bulunduğu sahil şeridi. Jeep safariye Kemer ve Göynük’ten katılanlara en yakın konaklama tesislerinden biri, 1996 yılı haziran sonunda hizmet açılan beş yıldızlı Royal Resort hoteli. Eyilik ailesinin işletmesi olan ve toplam 850 yatak kapasiteli otelde, hepsi balkonlu ve deniz manzaralı 350 oda ve villa var.

Odalarda, televizyon ve müzik yayını, zengin birer minibar, klima, özel şifreli kasalar yer alıyor. Tek bir ağaç kesilmeden yapılan nehir görünümlü yüzme havuzu son derece kullanışlı. Otel ayrıca, Antalya’daki tek kapalı yüzme havuzuna sahip. Yılboyu açık olan tesisin bin kişilik toplantı salonu, kongre turizmine hizmet verecek seviyede.

Kemer bölgesinde kalabileceğiniz diğer tesislerden biri de Club Med Kemer tesisleri.

Jeep safariye katılanların kalabilecekleri yerlerin arasında Kemer’de bulunan oteller de var. Sadece otelde kalmanız da şart değil. örneğin Kemer’den uzakta bulunan Adrasan’da bile kalsanız, jeep safari turu düzenleyen şirke sizi oradan alıp Kemer’e buluşma noktasına getiriyor. Ve siz de safariye katılma imkanı buluyorsunuz.

Aynı şey, Antalya civarındaki yerleşim yerleri içinde geçerli. Yeterki safari turu düzenleyen şirketlerden biriyle bağlantı kurun. Gerisi onlara kalıyor. Sizi alıp Olimpos Milli Parkı içinde yer alan Beydağları’nın zirvesine çıkarıyorlar.

İlginç yerler
Antalya bölgesinde jeep safari yapılan en güzel yer, Olimpos Beydağları Sahil Milli Parkı. Kaldığınız otelden sizi getiren tur şirketi sorumluları, Kemer yakınlarındaki benzincide diğer safaricilerle sizi biraraya getiriyor. Bundan sonra herkes rehber denetiminde jeeplere binebiliyor. Eğer fazla zorlanmam diyorsanız ve jeep de varsa, size de sürme şansı veriyorlar.

Jeep safari düzenleyen şirketler katılanları da sigortalıyor. Bu şekilde görünmez kazalara karşı da içiniz rahat olarak yolculuğuna başlıyorsunuz.

Bölgede bir çok safari düzenleyen yirket yer alıyor. Ama Şaban Taşgın’ın işletmeciliğini yaptığı Parkur Seyahat’in farkı, Lada Niva 1700 jeeplerle, safari yapması. Bu jeepler özel olarak kesilmiş ve safari için hazırlanmış. Devrilme riski, diğer kullanılan jeeplere göre daha az.

SAFARİ BAŞLIYOR…

Grubun toplanmasıyla birlikte, kemer Aslanbucak Köyü’nden Beydağları’na doğru hareket ediliyor. 3 - 4 kilometre sonra asfalt yol sona eriyor. Yol toprak oluyor. Ve safarinin ayrılmaz özelliği olan toprakla biraraya geliyorsunuz.

Sürekli ve yoğun ağostos böceği sesleri arasında Antalya’ya oranla daha serin, ve raha temiz yayla havasıyla yol alırken, önünüzde 108 kilometre sürecek maceralı yolculuk başlıyor.

İlk durak Kesmeboğazı mevkii. Burası bazı turların ilk, bazılarının da son durağı.

İlk mola yeri olarak burayı seçenler, dağdan inen buz gibi suda yıkanma molası da veriyor.

Ufak şelaleden kayıp serin sularda yüzmenin tadına doyulmuyor

Yanına mayosunu alanlar, daha turun başlangıcında serin dünyaya hoş geldin diyerek, yüzüyor. Derenin üstünde bulunan köprünün ayakları, Likya döneminden kalma. Kalıntılar daha sonra Trabzonlu taş ustaları tarafından yeniden yapılandırılmış ve faal hale getirilmiş. Kışın coşan derenin su seviyesi yola kadar yükseliyor.

SONAK SEYRİ… TANRILARIN MEKANI…

Sonak seyri, ilk mola verilen yerlerin başında geliyor. Orman işçilerinin kışı geçirdikleri yer. Ormanda yer alan çeşmebaşında serinleyen tur yolcuları, Gedelme Köyü’nün bir mahallesi olan Tek Kanat’da yufka ekmek, keçi peyniri ve çay molası veriyorlar. Köy evlerini bahçelerine turistlere köy kadınlarının yaptığı el işi danteller sergileniyor. 1600 metre yükseklikte, 13 - 14 derece serin havada vadiye seyredip fotoğraf molası veriliyor. Daha sonra 2600 metre yükseklikteki Olimpos Dağı(Yunan mitolojisine göre, Tanrıların toplandığı yer) görülüyor ve sıradaki bir başka mola yerine, Yörük mezarlığına geliniyor.

Yörük mezarları
Yörük mezarları

Terkedilen köyde 25 yıldır gömü yapılmamış. Ağalar Köyü, bu gibi soğuk, hazmettirici ve şişirmeyen özelliğiyle ünlü kaynak suyu sayesinde iştahları açıyor. Yolun sol tarafında ilginç şekilli kayalara da rastalamak mümkün. Bunlardan biri Klu Klux Klan maskesine benzeyen doğal taş. Bir de timsah başına benzeyen bir başka taş daha var ki, o da turistlerin bol bol fotoğraf çekmesine neden oluyor.

AÇIKHAVADA UYKU…

Öğle yemeği molası 13.30′da Altınyaka sınırları içindeki canlı alabalık restoranlarında veriliyor. Forella ve Özer restorranları aynı zamanda birer alabalık üretme çiftliği. Yöreye gelenler, yer yataklı küçük köy evlerinde ağırlanıyor.Yol üzerinde küçük ama müthiş lezzetli yeşil elmlar satan bir sürü çocuğa rastlıyorsunuz. Restoranda yemek ücretlerini tur şirketi ödüyor. Yemek sonrası ayakkabılarını çıkararak, dinlenme teraslarında bağdaş kurup oturanlara isteğe göre elma çayı, adaçayı ya da kahve servisi yapılıyor. Mustafa Özer’in işlettiği restoran, gece kalmak isteyenler için de ideal. Battaniyelere sarılarak köşklerde yatılıyor.

Yemek sonrası keyif…
Yemek sonrası keyif…

Yemek sonrası inişe geçilirken, Saraycık Harabeleri, Akropol kalıntıları ve tarihi eserler görülüyor.

Gün akşam olurken, tur rehberi size günün anısı olarak “Toros Fatihleri”nden bir olmaya hak kazandığınızı gösteren sertifikanızı da veriyor.

Eğre dönüş yolunda kesmeboğazı’na geldiyseniz, gün boyunca toz içinde kalan bedeninizi serin sulara atıp, hem serinliyor hem de temizleniyorsunuz.

Ardından başlangıç noktasına çağrılan minübüslerle kaldığınız otele götürülüyorsunuz.

Tur bitiminde doğaya öyle alışıyorsunuz ki, aynı parkura defalarca çıkan turistlere sık sık rastlanıyor.